ÇOCUĞUNUZU KÖTÜ EĞİTMENİN YOLLARI
Kötü bir çocuk ya babanın yahut da her ikisinin eseridir. Çocuğunuzda gördüğünüz kötü bir huyun suçunu, mutlaka kendinizde arayın. Her anne-baba, genellikle, çocukta gördüğü yanlış bir davranışın suçunu ya çocuğa ya da çevresine yükleme eğilimindedir. Çocuk, aileden gördüklerini taklit ederek büyür. Eğer siz, ona iyi bir terbiye vermiş iseniz; etraftan duydukları ona fazla tesir etmeyecektir.
Kötü eğitimin ilk ve en tesirli basamağı, kötü örnek sergilemektir. Her akşam eve sarhoş dönen ve kazandığı paraları meyhaneci ile paylaşan bir baba, çocuğuna ahlâki nutuklar çekse, acaba ne kadar tesirli olacaktır!..
Kötü eğitimin ikinci basamağı, çocuğunuza yeterli zaman ayırmamaktır. Sadece dersi için onunla bir-iki saat beraber olmakla, anne-babalar görevlerini yapmış sayılamazlar. Çünkü, çocuk geri kalan zamanını sokakta, gelişigüzel arkadaşlarla veya evde televizyon karşısında geçirmektedir.
Çocuğuna ayırması gereken kıymetli vakitlerini, misafir ağırlamakla, süslenip püslenmekle ve dedikodu yapmakla geçiren bir annenin onun üzerinde ne hakkı vardır? Böyle bir anne, herhalde, iyi bir anne olduğunu iddia edemez... Servetine servet katmaya çalışan, işinden başka bir şey düşünmeyen, akşamlarını ya hesap yaparak veya kahvehanede arkadaşlarıyla oyun oynayarak geçiren bir baba da iyi bir baba olduğunu söyleyemez.
Çocuklarınız, şahsiyet teşekkülü için gerekli olan en kıymetli "Çocukluk çağı" nı’, yakınlığınızdan ve sıcak ilginizden yoksun, hoyrat ve yabancı ellerde geçirilirse; acaba onlardan iyi ve sadık birer evlat olmalarını beklemeye hakkınız var mıdır? Kötü eğitimin üçüncü basamağı, terbiye şeklindeki hatalardır. Bu basamak öylesine çok derindir.
Eğer çok neşeli ve keyfiniz yerinde olduğu zaman onların en büyük yaramazlıklarını tebessüm ve kahkaha ile karşılıyorsanız... İşlerinizin yolunda gitmediği ve canınızın sıkıldığı zamanlarda, ilginizi çekmek için yaptıkları küçük yaramazlıkları, dayakla, hakaret ve küfürle karşılıyorsanız... Dürüstlükle itiraf ettiği bir suçunda ceza görüyor, fakat inkâr ettiğinde dayaktan kurtuluyor ise... Rica ve yalvarma ile sizden bir ihtiyacını koparamıyor, ancak şirretlik ve tepinme ile bunu elde ediyor ise... Normal zamanda göremediği ilgi, şefkat ve sevgiyi, bir hastalık veya kaza sırasında görüyor ise... Eğitim şekliniz yanlış demektir.
NE EKERSENİZ ONU BİÇERSİNİZ
Şüphesiz, her anne ve babanın ideali, aile şerefini koruyacak, ihtiyarlık zamanlarında kendilerine destek olacak, onlara saygısını eksik etmeyecek evlâtlar yetiştirmektir. Ancak, bu o kadar kolay bir iş değildir. Hiçbir çocuk, anne-babaya nankörlük etmez; ne verirseniz onu alırsınız.
Mesut bir ailede, karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan samimi diyaloğu hangi tiyatro eseri taklit edebilir? Küçük yavrunun anne ile mırıl mırıl kuş dili konuşmasını, hangi müzik parçası taklit edebilir?
Kıymetli vakitlerini çocuklarından ayrı geçirenler... Onların tatlı cıvıltılarını rahatsız edici bulanlar...Evlâtlarından, ruhsal gelişmeleri için gerekli olan, sevgi, şefkat ve ilgiyi esirgeyenler... Ne duygusuz ne bahtsız insanlardır! Böyle insanların teşkil ettiği aile, vahşi bir topluluktur. Bu topluluk içinde büyüme bahtsızlığına uğrayan çocuklar, cılız, hasta ve ruhsal dengeleri bozuktur. İşte böyle ailelerdir ki, bana bu konuları yazma ihtiyacı hissettirmişlerdir.
ÇOCUKLARI KENDİNİZE KARŞI KİNLİ YAPMANIN YOLLARI
Ona karşı daima aksi ve asık suratlı olun. Niyetinin ne olduğuna bakmaksızın, en küçük bir kabahatini ceza ile karşılayın. Böyle davrandığınız takdirde size nasıl kin beslediğini görecek, bana hak vereceksiniz... Çocuğunuzun size karşı kin beslemesini temin etmenin birçok yolu vardır. Bunlardan biri de onun hislerine değer vermemektir.
ÇOCUKLARI BABALARINDAN SOĞUTMANIN YOLLARI
Bir anne, çocukları babalarından soğutmak istiyorsa, onları devamlı babaları ile korkutsun. Bütün bu yaptıklarınıza rağmen, çocuklarınız sizden nefret etmiyor ise; size daha tesirli bir yol göstereyim:
Onların sevinçlerini paylaşmayın. Acıları ile alay edin. Sizden bir şeyler sordukları zaman elinizin tersi ile itip onları yanınızdan uzaklaştırın. Böyle yaptığınız takdirde, sizden nefret edeceklerine dair garanti veriyorum...
ÇOCUKLARINIZI KENDİNİZE KARŞI İTİMATSIZ YAPMANIN YOLLARI
Onlara boş vaatlerde bulunun. Onları aldatın. Karıkoca olarak birbirinize saygı göstermeyin.
Çocukların önünde birbirinize hakaret edin.
ÇOCUKLARIN SİZE HAKARET ETMELERİNİ SAĞLAMANIN YOLLARI
Çocuklarınızın en küçük suçunu hakaret ve alayla karşılayın. Her şeylerini tenkit edin. Evde, karıkoca kavgasını eksik etmeyin. Onların yanında birbirinizin suçlarını sayıp dökün...
ÇOCUKLARIN SÖZÜNÜZÜ DİNLEMEMELERİNİ TEMİN ETMENİN YOLLARI
Yerine getirip getirmediklerine bakmaksızın emirler yağdırın. Onlardan, yerine getiremeyecekleri şeyler isteyin. Suçlarını zamanında cezalandırmak yerine, kuru tehditler savurun.
ÇOCUKLARI KARDEŞLERİNE KARŞI KİNLİ VE KISKANÇ YAPMANIN YOLLARI
Çocuklardan birini cezalandırırken öbürünü mükafatlandırın. Birini takdir ederken öbürünü tenkit edin. Sevginizi birinden alın öbürüne verin.
Çocukları birbirine düşman etmenin etkili bir yolunu daha göstereyim: Birbirlerine hakaret ettikleri vakit ses çıkarmayın. Küfürlerini duymazdan gelin. Veya suçun kimde olduğunu araştırmadan hepsini dayaktan geçirin.
ÇOCUKLARI İNSANLARDAN SOĞUTMANIN YOLLARI
Onlara daima kötü insanlardan bahsedin. Bu dünyada güvenilecek insan kalmadığını tekrarlayın. Herkesin menfaat peşinde koştuğunu söyleyin.
ÇOCUKLARA ZALİM VE ACIMASIZ OLMAYI ÖĞRETMENİN YOLLARI
Herkese, hatta çocuklarınıza karşı bile, kaba davranın. Hayvanlara işkence edin. Sizden zayıf olan insanları daima ezin. Tabancasız, bıçaksız gezmeyin.
ÇOCUKLARI, BAŞKALARINA KİN DUYMAYA ALIŞTIRMANIN YOLLARI
Çocuklarınız birilerine kızdıkları zaman onlarla birlik olun. Kızdığı kimseye lânetler yağdırın. İntikam alması için teşvik edin
Çocukları başkalarına karşı kinli yapmanın bir yolunu daha söyleyeceğim:
Birisi çocuğunuza hakaret ettiği veya küçük bir zarara uğrattığı zaman, olayı o kadar büyütün ki bunu asla unutmasın.
ÇOCUKLARI KISKANÇ BİRER İNSAN YAPMANIN YOLLARI
Çocukların yanında, daima durumu sizden iyi olanları çekiştirin. Varlıklı, işi yerinde mutlu insanların başkalarını düşünmeyen kimseler olduğunu söyleyin. Bu, çocukların başkalarını kıskanmalarını sağlayan etkili bir yoldur.
ÇOCUKLARI TABİATIN GÜZELLİKLERİNE KARŞI HİSSİZ YAPMANIN YOLLARI
Onlar, Allah'ın sanat hârikaları ile dolu olan tabiatla ilgilenince bu meraklarıyla alay edin. Otla, böcekle boş insanların uğraştığını söyleyin. Böylece onların tefekkür hislerini köreltin. Tâ ki, duygusuz, kaba birer insanlar olsunlar...
Çocuklarınızın duygularını köreltecek, düşünme kabiliyetini dumura uğratacak bir yol daha göstereyim: Onlara çok küçük yaşta, zorla okuma yazma öğretin. Seviyesinin üzerinde bilgi vermeye çalışın. Ders çalışmadığı zaman üzerinden dayağı eksil etmeyin.
ÇOCUKLARIN HAYAL VE KABUS GÖRMELERİNİ SAĞLAMANIN YOLLARI
Onlara sihirden, büyüden, peri masallarından, Kaf Dağının ardındaki devden, kötü kalpli cadıdan bahsedin.
ÇOCUKLARI DİNSİZ YAPMANIN YOLLARI
Çocukları devamlı Allah'la korkutun. O'nun yaramaz çocukları cehennemine attığını, cayır cayır ateşlerde yaktığını söyleyin. Onlara dinlerini zorla öğretin. Dua ezberleyemedikleri veya camiye gitmek istemedikleri zaman dövün.
Çocukları dinden soğutmanın etkili bir yolunu daha söyleyeyim: Din adamlarını, dindarları küçük düşürücü sözler sarfedin. Onların, her insanda bulunabilecek, küçük hatalarını abartarak anlatın. Dindar akrabalarınızı çekiştirerek gözden düşürün.
ÇOCUKLARI İNATÇI YAPMANIN YOLLARI
Onların her isteğini yerine getirin. Bir dediklerini iki yapmayın. Hiçbir arzularını geri çevirmeyin. Göreceksiniz ki, söz dinlemez, laftan anlamaz birer inatçı çocuk olup çıkacaklardır...
Çocukları inatçı yapmanın etkili bir yolunu daha söyleyeyim: Onların haklı isteklerine kulak asmayın: "illa da istiyorum?" diye tepinmeye başlayınca arzusunu yerine getirin.
MÜKEMMEL ÇOCUK YETİŞTİRMENİN ÜÇ ALTIN KURALI
BAŞLIK DİKKATİNİZİ ÇEKTİ ve yazıyı okumaya başladınız değil mi? İstediğim de buydu zaten. Yoksa ne mükemmel çocuk yetiştirmenin sadece birkaç kuralı vardır ve hatta ne de mükemmel çocuğun tarifi. Ama maalesef orada burada buna benzer başlıklarla yazılmış “mucizevi” reçeteler okuruz sık sık.
Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar. Hepsini de “Doğrusu budur, böyle davranın, çocuğunuz mükemmel yetişsin” diye pazarlarlar hep.
Freud’dan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri “Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin” diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: “Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin, hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile.”
Biz Müslümanlar ise Kur’an ve hadisler ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken, maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için “iki cami arasında bînamaz” kalmış durumdayız uzun zamandır. Ve en dindar ailelerden bile “Çocuğumuza nasıl davranalım?” soruları yükseliyor.
Ben de üç çocuk babası olduğumdan, son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları toplamakla meşgulüm. İşte bu yazıda çocuk yetiştirmekte dikkat etmemiz gereken bazı temel prensipleri aktarmaya çalışacağım.
Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez
Önce kendinizi düzeltin. Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki. İfsat eder hatta iyilik zannıyla.
Bir aile tanıyorum. Çocukları pırıl pırıl, ahlâklı gençler olarak yetiştiler. Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını biliyorum.
Evlerine misafir olduğum bir gün “Nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdiniz” diyecek oldum. Ama demedim. Zira o kadar açıktı ki her şey.
Baba samimi ve tutarlı bir dindar, anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakâr. Evleri sade döşenmiş bir “dershane” gibi. TV genellikle kapalı. Sohbetler Allah için. Yalan yok, dedikodu yok. Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden zaten?
“Armut dibine düşer”, “üzüm üzüme baka baka kararır”, “anasına bak kızını al” sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki.
Bir psikiyatrist olduğumdan, bana sık sık çocuklarını getirir aileler. “Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Bir tedavi etseniz.” Hiç istisnası yok gibidir; “odama çocuk girer ve çıkar ama aile girer ve kalır.” Hemen daima ailededir esas problem. Anne-babanın bir yığın hataları, kompleksleri, hatta psikiyatrik rahatsızlıkları vardır. Ama onlar bunları görmez, çocuktaki problemleri öne sürerler. Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de uzaydan gelmiştir. “O kadar da gayret ettik ki, neden böyle oldu bu çocuk bilmem?” havası vardır genellikle. Ama biz aileyi terapiye alırız. Çocuk da toparlar ardından doğal olarak.
O yüzden “önce kendimize bakalım” diyorum.
Temel güvenli olmalı
Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de ilk yıllardır. Çocuğun zekasının %80’ i ilk 7-8 yılda geliştiği gibi, kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur. Hele ilk 2 yıl çok önemlidir ve “temel güven duygusu”nun oluştuğu dönemdir.
Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı sürekli ve tutarlı bir sevgidir. En yıpratıcı şey ise “anne figürü”nün sürekli değişmesidir. Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün, yeter ki süreklilik olsun. Sürekli değişen kişilerce bakılan bebeklerde ileri yıllarda çevreye güvensizlik, içe kapanma gibi özellikler gelişebilir. Sebebini anlayamadığımız bağımlılık, hırçınlık, şüphecilik gibi karakter özelliklerinin temeli o ilk yıllardaki “hatırlayamadığımız hatıralardır genellikle.
Nitekim Filipinler’de yapılan bir saha araştırması, ilk yaşlarında mutlak ilgi ve sevgi ile yetişen çocukların ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir.
Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltı’nın şekillendiği en önemli yıllardır, unutmayın.
Cennetteki gazoz nehirleri
Çocuğa hayatın, ölümün, varlığın anlamına dair temel bilgileri verin.
Çocuğunuz 3-5 yaşından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve “neden, nasıl” soruları başladığında sizden her konuda, özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir. “Anne sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba, Allah nerdedir?” gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren. Siz de cevap verin tüm sorularına, onun anlayacağı dilde. Unutmayın, öğrenmeye hazır olmasalar sormazlar zaten. “Bu yaşta Allah’ı, ölümü, ahireti anlatmak erken” deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir. Cevabı alınamamış her soru o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir.
Hiç unutmam, küçüklüğümde anneme sormuştum:
- “Anne biz ölünce ne olacağız?”
- “Cennete gideceğiz yavrum.”
- “Tamam da ondan sonra ne olacak? Yani Cennette ne kadar yaşayacağız?”
Annem “bu çocuk bu yaşta sonsuzluktan anlamaz her halde; uzun bir zaman söyleyeyim de rahat etsin” diye düşünmüş olsa gerek ki,
- “1000 yıl yaşayacağız yavrum” demişti.
O kadar üzülmüştüm ki.
“İster 10 yıl, ister 1000 yıl, sonuçta yok olacaksak ne anlamı var? Ben sonsuzluk istiyorum, yok olmak istemiyorum” demişti o küçücük zihnim bile. Siz anlatın çocuklarınıza bildiklerinizi. Allah’ı, Kur’an’ı, ahireti. Özellikle de melekleri unutmayın. Kendilerini koruyan, kollayan, her yerde bulunan görünmez varlıklara inanmak, “öcülerden”, çizgi filmlerdeki hayali canavarlardan korkan ruhlarına ilaç gibi gelecektir.
Peygamberimizin ve İslam büyüklerinin hayatını anlatmak da çok önemlidir. Zira büyüyen bir fidan gibi olan çocuk ruhu kendisine örnek alacağı mükemmel kişiler arar. Siz o zatları çocuğunuzun hayallerine ideal olarak kazımazsanız, çocuğunuz “Pokemon eğiticisi” veya “Zeyna” gibi olmayı kendine ideal seçebilir.
Ancak dini eğitim verirken abartılı bir zorlamaya kaçmamak da şarttır.
Çocuğa onun hoşuna gidecek örneklerle bezeli biçim.
Babam beni anlar mı?
Çocuğun seviyesine inin. Unutmayın ki, o erişkin olmadı ama siz çocuk oldunuz. Onun yaşlarında neler yaşadığınızı, hissettiğinizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabilirsiniz. Yoksa çocuğunuz sizi “anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir.
Bunun en sık rastladığım bir örneği, his ve fikirlerini paylaşmayan çocuklardır. Çocuk bir yığın sorun yaşamakta, içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır. Çünkü anne-babanın tüm yaptığı, “evladım, bir derdin varsa anlat” demekten ibarettir. Oysa çocuk “Onlar büyük ve olgun. Benim korkularımı anlamazlar her halde.” diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz.
Okula gitmek istemeyen bir çocuk getirilmişti bana. Ailesine hiçbir sebep söylemiyordu. Ben çocuğa önce, onun yaşında iken okulla ilgili yaşadığım kendi tedirginliklerimi anlattım. Karanlık okul yolu, çocuk kaçıran çingene söylentileri vs. derken çocuk, “saçmalama amca, ben onlardan korkmuyorum, sadece bir arkadaşım beni dövüyor” deyiverdi. Sebep anlaşılmıştı.
Siz de zaman zaman kendinizi onun yerine koyun, kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve mümkün mertebe onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın. Siz bir adım atarsanız o koşarak gelecektir.
Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın?
“Dar daire”ye vakit ayırın.
“Yata yata büyüyen” karpuz bile bakım ister.
Sizin vasıtanızla dünyaya getirilmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç, nazik, hassas o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? “Meyvenin 4. meselesi”nde geçen “dar daire”lerin en ehemmiyetli olanlarından biri aile değil midir? Falan futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek, Başbakan’ın konuşmalarında hastalık işaretleri ararken kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek komik kaçmıyor mu? Hatta sevgili Metin Karabaşoğlu’nun bir yazısında dediği gibi, soru soran çocuğuna “lütfen beni rahatsız etme, kitap yazıyorum” demek bile (işin içinde hizmet olsa dahi) hata değil midir?
Mumlardan örnek vermeyin lütfen, güneş dibine de ışık veriyor.
Şefkat damarını yanlış yerde kullanmayın.
Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. “Aman çocuk zahmete girmesin, aman üzülmesin, ağlamasın” diye diye onu davranışlarında tümden serbest bırakmak, ona iyilik değil kötülük etmektir.
Meselâ okul çağına gelen çocuğa namaz kılmayı öğretmek, 10 yaşında ise namaz kılmazsa cezalandırmak dinimizde var. Kaçımız yapıyoruz acaba, merak ediyorum.
“Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun” mealindeki ayet nazil olduğunda sahabeler Resulullah’a sormuşlar:
“Ya Resulullah, biz Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından sakınarak kendimizi ateşten koruyabiliriz. Ama aile ve çocuklarımızı nasıl koruruz?”
“Allah’ın size emrettiklerini siz de onlara emredin, Allah’ın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklayın” buyurmuşlar.
Özellikle bazı hanımların, kendileri örtülü oldukları halde kızlarını süslü ve açık kıyafetlerle büyüttüklerini, kendileri umumi yerlerde denize girmedikleri halde çocuklarını “daha küçük o” diye plajlara saldıklarını çok görüyoruz. Küçüklüğünde tesettür ve iffet konusunda sağlam temel kuramamış bu çocukların ileride nasıl bir çizgide yaşayacakları muhakkak ki şüphelidir.
Böyle davranan ailelerin bazıları da “biz de küçükken böyleydik, sonra toparlandık” derler. Ne kadar toparlanmışlardır acaba? Ya da daha sağlam bir terbiye almış olsalardı kim bilir nasıl olabilirlerdi?
Unutmayın ki eğitimin temel prensibi doğruları yapmaktır, tüm yanlışları denemek değil.
Birçok aileden de ahlakı bozucu yayın yapan TV’leri kendileri seyretmemekle beraber çocuklarına yasaklayamadıkları şikâyeti duyarım. Sebep çocuğun sevdiği dizi için ağlayıp sızlanmasıdır çoklukla. “Ben Ruhsar’ı çok seviyorum.”
Bakın; çocuk ağlar, sızlar her zaman. Sizi test eder hep. Geri adım attınız mı da, o konu “kazanılmış hak” olur artık. Oysa çocukların ruhsal yapıları psikoloji tabiriyle “plastiktir”. Siz sağlam durursanız çocuk kendini size uydurur, merak etmeyin. Kaldı ki bugün birkaç saat ağlamasın derken, ileride hem onun hem kendinizin pişmanlıkla yıllarca ağlamasına zemin hazırlamış olursunuz.
Eşinizle tutarlı olun.
En kötü ruhsal hastalık olan şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır. Aynı konuda biri bir şey söyler, diğeri başka şey. Aynı olayda biri bir türlü davranır, diğeri başka türlü. Sonuç: Zihin bölünmesidir. O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli prensiplerde anlaşmalıdırlar. Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir.
Buradan da hissedilir ki, aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır.
EĞER BİR ÇOCUK...
- Kınanarak yaşarsa, suçlamayı öğrenir.
- Düşmanca davranışlar içinde yaşarsa, kavga etmeyi öğrenir.
- Alay edilerek yaşarsa, sıkılganlığı öğrenir
- Utanç içinde yaşarsa, suçluluk duymayı öğrenir.
- Hoşgörüyle yaşarsa, sabırlı olmayı öğrenir.
- Teşvik edilerek yaşarsa, güvenmeyi öğrenir.
- Değer verilerek yaşarsa, saygı duymayı öğrenir.
- Eşitlik ortamında yaşarsa, adaleti öğrenir.
- Güven duygusu içinde yaşarsa, inanmayı öğrenir.
- Beğenilerek yaşarsa, kendisinden hoşlanmasını öğrenir.
- Kabul ve dostluk yaşarsa, dünyada sevgi aramayı öğrenir.
- Çocukların öğütten çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır.
- Çocuğun aynası anne ve babasıdır. Bu aynadan daima güzel şeyler görmelidir.
- Çocuklarınıza vereceğiniz en güzel ve değerli hediye ilgi ve zamanınızdır.
- Çocuklar, hayat piyangosunun çok pahalı alınmış biletleridir. Bu bilete büyük ikramiye vurması ya da boş çıkması sizin elinizdedir.
- Çocuklar donmamış beton gibidir. Üzerlerine ne düşse iz yapar.
- Çocuklara yüz değil, kulak vermeli.
Yorumlar