SOSYAL ZAAFLARIMIZ

          İnsan, dünyanın şartlarına göre yaşayabilecek bir şekilde yaratılmıştır. En güzel bir yaratılışa sahip olan insan, doğru tercihlerine göre “en şerefli” bir varlık olabileceği gibi, yanlış tercihlerinin sonucu da “hayvandan aşağı” bir duruma düşebilme potansiyeline sahiptir. Genel bir anlamda ifade edecek olursak, insanın dünya hayatı bu iki nokta arasında şekillenmektedir. İnsan, kendisini keşfedip değerini kavradığında şerefli bir hayatın adayı olur. Böyle adaylardan meydana gelen bir dünya hayatı, anlamını bulan ve bu anlama göre şekillenen bir dünya hayatı olacaktır. Aksi olduğunda ise, insan olma ve insanca yaşama özelliklerinden soyutlanmış varlıklar ordusunun, zulmüne sahne olan bir dünya hayatı olacaktır.

            İnsan, kendisini ne kadar tanıyor? Onu “şerefli” veya “hayvandan aşağı” bir dereceye düşürebilecek özelliklerini ne kadar biliyor?

            Eskilerin deyimiyle “kişi kendini bilmek kadar arif olmaz” veya Yunus’un ifadesiyle “ilim kendin bilmektir” v.s gibi sözlerle, insanın kendisini mutlaka tanıması gerektiği düşüncesine vurgu yapılmaktadır. Çünkü, kişinin kendisini tanıması, onu Allah’ı tanımaya yönlendirecektir. “Kendini bilen, Allah’ı bilir.” sözü bize bu gerçeği ifade etmektedir.

            Mükemmel bir yaratılışa sahip olan insanın hiç zaafları yok mudur? Elbette vardır. Çünkü insan, iyiye de kötüye de meyilli olan bir varlıktır. Dolayısıyla iyi de kötü de, insan içindir. İşte burada karşımıza “sınav bilinci” çıkmaktadır. Bu iyi ve kötü, insanın sahip olduğu iradesiyle, aklıyla tercih edebileceği bir durumdur. İradesi ve aklıyla yapacağı bu tercihler, sonuç itibariyle insanın değerini ortaya çıkaracaktır.

            Kur’an-ı Kerim’de birçok ayetlerde insanın yaratılışında varolan zaaflarından, özelliklerinden bahsedilir. Gerek tarih içinde gerekse günümüzde psikologlar, filozoflar, sosyologlar da insanın bu özelliklerini çeşitli deney ve gözlemlerle ortaya koymuşlardır. Her ne kadar kişilerin sahip oldukları zaaflar, öncelikle kendilerini ilgilendiriyor olsa da, zamanla bunlar tüm insanları etkileyebilecek sosyal zaaflara dönüşebilme özelliğine sahiptir. Bu düşünceyle günümüz toplumlarını ilgilendiren, günlük yaşantımızda sıkça karşılaştığımız ve toplum hayatımıza olumsuz katkıları olan sosyal zaaflarımızdan, birkaçını sizlerle paylaşmanın uygun olacağını düşünüyorum.

            İnsan tek başına yaşayan bir varlık değildir. O daima bir topluluk içinde yaşayan ve zorunlu sosyal birlikteliğe sahip olan bir varlıktır. Diğer kişilerle ilişkide bulunur. İnsan yaşadığı topluma bağlanmakta, onun bütün kural ve değerleri kendisini etkilemektedir. Dinini, dilini, giyimini, estetik anlayışını, ahlâk kurallarını, zevklerini büyük oranda içinde yaşadığı toplumun, kural ve değerleri tayin etmektedir. Adeta İnsan, içinde yaşadığı toplumun damgasını taşır.

Sosyal Zaaflar

1)      Kibir
Bir kimsenin, kendisini başkalarından daha üstün, daha büyük ve mükemmel görmesidir. Kibrin toplum hayatındaki en büyük etkisi, insanları birbirinden nefret ettirmek, toplum hayatına bölünmeler ve düşmanlıklar sokarak fertler arasındaki yardımlaşma ruhunu öldürmektir. Bu durum, toplumun kolayca incinmesine yol açar. Kibirli kişiler, yalnızca kendilerini beğenir, diğer insanları ve olayları hiç görmezler. Bu özelliklere sahip birine, diğer insanlardan herhangi birisi ne kadar mantıklı delil ileri sürse de, delilleri kabul etmezler. Kibirli bir insanın, diğer insanlardan dinlediği veya dinlemek istediği tek söz, kendi övgüleri ile ilgili hususlardır.Kibir, insanları din ve toplum nezdinde hoş karşılanmayan bazı davranışlara zorlar. Bu davranışlar da:
a)Başkalarını küçük görme, alaya alma
b)Ayıplama
c)Kaş göz işaretlerinde bulunma, dil ile incitme
d)Kötü lâkap takma
e)Başa kakma

2)Yalancılık
Yalan, toplumda karşılıklı güven duygusunu yıkan, insanların birbirlerine karşı olan sevgi ve saygı duygularını sarsan, yüksek ahlâki değerleri tahrip eden büyük bir kötülüktür. Toplumların yıkılmasına yol açabilen bir hastalıktır.
Yalancılığın neden olduğu diğer zaaflar da vardır . Bunlar:
a)Yalan şahitlik
b)İftira
c)Koğuculuk

3)Fesat
Bozgunculuk, kargaşa, anarşi, kan dökme gibi toplumsal sıkıntı, bozulma ve huzursuzluklara yol açan tutum ve davranışları ifade eder. Toplumdaki bozulma; kötü arzu ve emellerine tabi olan şahısların, ortaya attıkları sözler ve giriştikleri zararlı teşebbüsler sonucu meydana gelmektedir.
Düşüncelerimizi, duygularımızı dilimizle ifade ederiz. Ancak dilimiz, yararlarına rağmen, bize büyük zararlar da verebilmektedir. Gelişim ve değişim döneminde olan ve her türlü telkine açık, tecrübe sahibi olamamış gençleri, adına fesat denilen dilin olumsuz propagandası sayesinde ailesiyle, toplumuyla, diniyle, kültürüyle çatışan bir fert haline getirmek çok kolaydır. Bu yüzden psikolojiyi iyi bilen guruplar ve devletler, kendi amaçları doğrultusunda çatışan fertleri yetiştirmektedirler.

4)Fitne
İnsanların ve toplumların huzurunu kaçırıp, anlaşmazlıklar, kavgalar, bir milleti veya toplumu sıkıntı ve belaya düşüren çalışmalardır. Fitne, toplumları kaosa sürükleyen, onu adeta deniz dalgaları gibi yutan bir eylemdir.

5)Haset
Bir kimseyi, sahip olduğu maddi veya manevi bir imkândan dolayı kıskanma, bu imkândan yoksun kalmasını veya kendisine geçmesini isteme duygusudur.
Bütün toplumlarda evrensel bir şekilde herkesçe kötü görülen haset, insan hayatını yaşanmaz hale getirir. Hayatını başkalarına verilen nimetleri kıskanmakla geçirip mahv eden, ruhi hastalıkların en önemlilerinden biridir. Hiç durmadan başkalarının başarılarını ölçme ve gözetleme şeklinde dışa yansıyan haset, başkalarının sahip oldukları iyilikleri istememekten kaynaklanan kör bir düşmanlıktır. Hasedin oluşmasında şu psikolojik etmen rol oynamaktadır: haset eden kişi, rakibinde bir nimet görünce, eziklik kompleksiyle dayanamayarak, onun elinden gitmesini ister

6)Riya
Maddi çıkar veya itibar sağlamaya yönelik tutum ve davranışları ifade eden bir terimdir. İkiyüzlülük olarak ifade edilen riyanın üç temel sebebi vardır: övülme arzusu, yerilme kaygısı ve başkalarının elindeki imkanlara göz dikme eğilimi.

7)Kabalık
Kabalık ve sertlik, insanları psikolojik olarak kişiden soğutur. Yumuşak ve tatlı dillilik ruhun asaletini gösteren belirtilerdir. Kabalık genellikle toplumdaki kötü ilişkilerin doğurduğu anormal bir haldir. Bu nedenle insan, toplumun kötü ortamında unuttuğu aslî tabiatına uygun bir tavır ve muamele gördüğünde, bu durum kendi üzerinde büyük bir etki meydana getirmektedir.

8)Azgınlık
Azgınlık büyük oranda kuvvet ve iktidara sahip olmaktan kaynaklanmaktadır. Kuvvet ise, kendisini sergileyecek bir yer ve şahısları ister. Bu iki unsur tamamlanınca, kişi artık bütün kayıtlardan kendisini soyutlayarak aklına esen her şeyi yapar. Bu tür insan, hak ve adaleti bilmez, güvendiği yalnızca kaba kuvvetidir. Başkalarına baskı yapmayı bir nevi ruhunun tatmin aracı olarak görür.
Dost görüntüsü altında, hukukları birbirine geçmiş, aralarında herhangi bir ayırım yapılmayan kişilerin, akıllara hayret verecek plan ve tertipleri vasıtasıyla, nice canlar yakılmıştır. Nice sarsılmaz kaleler, dıştaki düşman tarafından zaptedilmezken, içteki bu türden olan azgın ve sinsi karaktere sahip bir iki insanın yataklığıyla zaptedilmiştir.

9)Gıybet
Gıybet, bir kimsenin herhangi bir husustaki hoşuna gitmeyen bir
kusurunu onun bulunmadığı bir yerde söylemektir.
Gıybet, başkalarının saygınlığını yıkmaya teşebbüstür. Ruhsal bir hastalık olarak kabul edilen gıybetin, fert ve toplum bazında çok büyük zararları vardır. Bu işe devam ettiği takdirde insan, fikir ölçüsünü ve yüksek ahlâki değerlerini kaybeder. Çünkü bedenden ruha, ruhtan bedene devamlı bir etkileşim söz konusudur. 

10)Ayıp Araştırma
Kişilerin gizli kalması gereken hususlarını araştırmaktır. Kişinin kusurlarını gün ışığına çıkarmakla, sahip olduğu saygıya layık konumdan onu indirmektir.

Sonuç
Sosyal zaaflarımız olarak ifade etmeye çalıştığımız bu davranış şekillerinin dışında, elbette daha farklı olanları da vardır. Ancak bizim kısaca temas etmeye çalıştığımız bu zaaflarımız, genellikle günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız, zaman zaman yapılan bu şekil davranışlardan dolayı kırgınlıkların, dargınlıkların yaşandığı, sonuç itibariyle güvensizlik ortamının arttığına şahit oluyoruz.

Psiko-sosyal boyutlu olan zaaflar, genellikle toplumdan ve onun kötü ortamından insana bulaşır. Toplumun değer yargıları, iyiye doğru yönlendirilmediği sürece, ferdi ıslah etmek çoğu zaman mümkün olamamaktadır.
Kötü görülen zaafların tedavisi konusunda önerilen davranış tarzı, her birinin zıddı olan tutum ve davranışları alışkanlık haline getirmektir. Ancak bu zaafların, kişiden kişiye değişiklik arzetttiğini de gözden uzak tutmamak lâzımdır.

Bu tür zaafların yoğun bir şekilde yaşandığı toplumlarda, kişiler genelde kişilerle ilgilenirler. Sohbetler, yazılar, davranışlar genellikle kişilikler üzerinde yoğunlaşır. Bu şekildeki davranışlar da, ister istemez insanları başkalarının sahip olduğu değerler, daha fazla ilgilendirir hale gelir. Bunlardan kurtulmanın belki de en sağlıklı yolu, kişiler yerine, olaylara ve düşüncelere yönelmek olmalıdır. Şu sözde ifade edildiği gibi: “Geri zekâlılar kişileri, orta zekâlılar olayları, ileri zekâlılar da düşünceleri tartışır.” İlkinden olmamak için mutlaka, ikinci ve üçüncü durumda bulunmamız için gereken gayreti göstermeliyiz.

Yorumlar

Yorum Bırakın