BİLİM VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA

Bilim, latince bilmek kökünden (scire) türemiş ve bilinen şey (scientia) yada bilgi anlamına gelen bir kelimedir. Modern anlamda bilim, 16. ve 17. yy.’da batı dünyasında ortaya çıkan önemli sosyal ve siyasi değişiklikler sonucunda, doğayı ve toplumu anlama ve açıklamada gelenek ve dinin yerini alan bir düşünce tarzı olarak öne çıkmıştır. Bilimsel faaliyet uzun çağlar boyunca felsefe ile iç içeydi. Bilim insanı sözü ilk kez 1830’larda fizikçi ve bilim tarihçisi William Whewell tarafından kullanılmıştır. Ondan önce bilim insanları “doğa filozofları” olarak bakılıyordu.

Modern toplumların en itibarlı kurumlarından biri olan bilim, her şeyden önce, bir sistematik bilgiler kümesidir. Bu bilgiler mantıksal ve olgusal bakımdan birbiriyle ilişkili olup, bir bütün oluşturur. Her bilgi dalı bilim değildir.

Bilinçli ve akıllı bir varlık olan insan sahip olduğu farklı bilgi turneleriyle dünyada karşılaştığı nesneleri bilmek ister. Bu nesnelerle insan arasındaki etkileşim süreci sonunda ortaya çıkan ürüne bilgi denir. Bu anlamda, bilim, felsefe, gündelik bilgi, edebiyat, sanat, din, fal ve büyü birer bilgi türüdür. Örneğin, şimşeklerin düştüğü andaki duygularımızı kağıda döküp, şiir yazabiliriz. Ancak bilimsel olarak şimşeği anlamak ve açıklamak istiyorsak onun ne olduğunu tanımlayan kavramlar kullanmamız gerekmektedir. Şimşekler hakkında veri toplayıp gözlemler yapabiliriz. Bilimsel bilgiyi büyük, fal, din, edebiyat ve sanat gibi diğer bilgi türlerinden ayıran en önemli ölçüt bilimin konusunun görgül (ampirik) ve nesnel gerçeklik olmasıdır. Görgüllük bilginin konusunu oluşturan olay yada nesnelerin gözlemlenebilir olması anlamına gelir.

 

BİLİMSEL YAKLAŞIM

  • Gözlem, sınıflama, kavramsallaştırma ve yorumlamada daha sistematik, formal ve kesindir. Gözleme dayanarak konusunu oluşturan olay ve nesneleri (olguları) kavramak, tanımlamak ve sınıflandırmak üzere çözümleyerek, betimlemek, bilimin temel işlevleridir.
  • Bulgularını eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutar
  • Günlük pratik analiz kısa dönemli günlük hayatın pragmatik uygulamaları ile ilgiliyken, bilim pratik ihtiyaçların ötesinde elde ettiği bilgileri genelleştirmeye çalışarak, bilgi bütünü oluşturmayı amaçlar.

Kısaca, bilimsel faaliyetin amacı incelenen konudaki olguları tanımlamak, olgular arasında nedensellik ilişkisi kurmak ve bunları genelleştirip kuramlar içinde toplayarak kanunlara ulaşmaktır. Olaylara dayanma, tarafsızlık, eleştiriye açık olma ve yanılma olasılığının kabulü bilimsel düşünmenin temel özellikleri arasındadır. Bilim insanın amacı sadece bilgi toplamak ve biriktirmek değildir. Sorunların neler olduğunu ve nasıl çözülebileceğini araştırmak ve bulmak temel işlevleri arasındadır.

 

POZİTİVİST (OLGUCU) BİLİM YAKLAŞIMI VE ELEŞTİRİSİ

Kökleri 15. yy.a kadar uzanan pozitivist yaklaşımın amacı metafiziği insan bilgisinden dışlamak ve deneysel bilginin gücünü artırmaktır. 17. yy.da Galileo’nun ölçülebilir ve nesnel olarak gözlenebilir olgular ve bunlara ilişkin sayısal açıklamaları pozitivist anlayışı güçlendirdi. 17. ve 18. yy.da Avrupa’da ortaya çıkan aydınlanma dönemi ile birlikte akıl çağı başlamıştır. Aydınlanma aklın ve mantığın egemen olduğu bir dünya yaratmayı amaçlamıştır. Aklı ve mantık yoluyla gerçeğin bulunabileceğini ve bu gerçeğin insanı, özgür kılacağına inanılmıştır. Aydınlanma, insan mutluluğunun aklın toplumsal ve doğal düzene uygulanmasıyla elde edilebileceği varsayımına dayanmaktaydı.

Pozitivizme göre bizim dışımızda bağımsız sosyal bir dünya vardır. Buna ait özellikler nesnel yöntemler kullanılarak ölçülmelidir. Burada gerçeklik dışsal ve nesneldir. Bilgi, bu dışsal gerçekliğin gözlemlerine dayalıysa gerçek bilgidir.

Pozitivizmin temel amacı bilimi felsefi spekülasyondan kurtarmaktır. Bilimsel olanı felsefi spekülasyondan ayıran ise bilimsel deneydir. Sorulara net cevap bulma arayışıdır. Buradan hareketle bilimselliğin ölçütü olarak doğrulanabilirlik ilkesi geliştirilmiştir. Bu ilkeye göre bir önermenin doğru olup olmadığı o önermenin ilişkin olduğu ve ön gördüğü duyumların ortaya çıkıp çıkmadığına bağlıdır. Bir önerme ampirik değilse doğruluğu belirlenemez. Burada insan zihninin nesneleri objektif olarak algıladığı varsayılmakta.

Doğrulanabilirlik ilkesine en köklü eleştiri Karl Popper’den gelmiştir. Ona göre bir kuramın doğruluğunun ölçüsü ampirik yönden ne ölçüde desteklendiğinde değil, hangi görgül bulgu karşısında yanlışlanabileceğinin önceden bilinip, bilinmemesindendir. Yanlışlanması imkansız bir düşüncenin doğruluğunun ispatı da olanaksızdır.

POZİTİVİST ÖTESİ (YORUMLAYICI) BİLİM YAKLAŞIMI

Pozitivist ötesi yaklaşımı savunanlara göre kuramlar doğadan, kavramlar olaylardan türetilemez. Pozitivist akılcılığa alternatif olarak yükselmeye başlayan pozitivist ötesi yaklaşımın kökleri 20. yy. başlarında fizik ve diğer temel bilimlerde meydana gelen birtakım önemli gelişmelere dayanmaktadır. Buradan hareketle evrende hiyerarşi değil heterarşi olduğu iddia edilmektedir. Yani sistemler hiyerarşik değil, önceden kestirilemeyen düzenlerdir. Düzen düzensizlikten doğabilir.

 

POZİTİVİZM ÖTESİ BİLİM YAKLAŞIMININ ÖZELLİKLERİ

  • Bilimsel aşamalarının hiçbir aşaması değer yargılarından bağımsız değildir.
  • Tek doğru yöntem söz konusu değildir.
  • Bilimsel çalışma metafizik temellere dayanabilir.
  • Bilimcilerin çalışmalarında kanaatlerini, inançlarını ve ikna yöntemlerini temel almaları matematik ve istatistiki yöntemleri temel almalarıyla eşdeğerdedir.

 

SOSYAL BİLİMLER

Sosyal bilimler bir bakıma Avrupa’nın tüm dünyaya egemen olduğu bir dönemde karşılaştığı sorunlara cevap olarak ortaya çıkmıştır. 18. ve 19. yy.da doğup, gelişmeye başlayan sosyal bilimler, bilimsel bir statü edinme ve toplum ve insan hayatında pratik bir rol oynama amacına sahiptir.

Sosyal bilimlerin öncüleri arasında sayılan Fransız Saint Simon doğal dünyanın bilimleri gibi olan bir “toplum bilimi” kurmayı hayal etmiştir. Bu bilim sosyal dünyadaki olayları düzenleme ve denetlemede kullanılacaktır. Bu görüşleri daha sonra Auguste Comte tarafından geliştirilmiştir. Comte’ye göre sosyal bilimler doğal bilimlerin yöntemlerini kullanmalıdırlar.

Temel bilimler doğal dünyadaki olayların nedenlerini tanımlayarak genelleştirmeye çalışırken, sosyal bilimler sosyal dünyadaki olayların anlamını veya önemini açıklamaya çalışır. Yaygın bir anlayışa göre doğa bilimleri inceledikleri olguları açıklamaya çalışırken sosyal bilimler anlamaya çalışmaktadır.

 

GÜNÜMÜZDE BİLİM VE TOPLUM

İyi bir bilim insanı ve araştırmacı sadece pratik sonuçlara yönelik faydacı amaçlar peşinde koşmamalı, doğanın, edebiyatın ve sanatın güzelliklerine kapalı olmamalıdır. Aşırı ve dar uzmanlaşmanın bilim insanının bir teknisyene dönüştürme riski özellikle çağımızda bir gerçektir.

Gerçektende, kendi sınırlı araştırma konusu ile uygarlığın temel sorunları arasında ilişki aramayan buluşlarının geniş sosyal ve kültürel sonuçlarına kayıtsız kalan bilim insanı toplumsal anlamda iyi bir bilim insanı değildir.

Günümüzde bilimin ve bilim insanının karşılaştığı önemli bir sorun da artan bilirsizlik ve risklerle dolu bir ortamda bilimin bunlarla nasıl ilişki kuracağıdır. Deli dana ve şap hastalıkları örneğinde olduğu gibi bilim zamanımızın sorunlarına kesin ve hızlı yanıtlar verememektedir.

         

 

Yorumlar

Yorum Bırakın