KİŞİLİK GELİŞİMİ
Bireyi diğer kişilerden ayıran, kendine özgü ve tutarlı olarak gösterilen davranış özellikleri, onun kişiliğini oluşturmaktadır.
Kişilik gelişiminin farklı dönemler içinde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bireyin belli bir dönemdeki kişilik özellikleri, onun diğer gelişim özellikleriyle ilişkili bir biçimde oluşmaktadır.
Kişilik gelişimi üzerinde duran kuramlar, dönemler içinde sağlıklı gelişimin ortaya çıkması için gerekli koşullardan söz etmektedirler. Bu koşulların bilinmesi ve olabildiğince sağlanması, öğrencilerin sağlıklı bir kişilik gelişimi göstermelerini destekleyici olacaktır.
Öğretmen, kişilik gelişiminin eğitime yansıması olarak öğrencilerinin kişilikleri üzerinde değerlendirmeler yaparken, onun gelişim özelliklerinin tümünü dikkate alması gerekir. Bununla birlikte, öğrencilerin içlerinde bulunduğu kişilik gelişimi dönemlerinin özelliklerini bilmek, öğretmenlerin öğrencilerini anlamalarını daha kolaylaştıracaktır.
Kişilik gelişiminde, Freud'un psikanaliz kuramı ile Erikson'un psiko-sosyal gelişim kuramı öne çıkmaktadır.
- FREUD'UN PSİKANALİZ KURAMI
Freud, psikolojide etkili kuramlardan biri olan psikanalizi ortaya atmıştır. Kuram üç bölümde ele alınabilir:
- Bilinç sınıflaması
- Kişiliğin yapısı Psiko-seksüel gelişim dönemleri
Bunlar kuramda bir bütünlük gösterir.
Freud, kişilik ve ahlak gelişiminin büyük ölçüde ilk 6 yılda tamamlandığını, 6 yaşından sonra önemli gelişmeler olmadığını öne sürmektedir. Freud, çocukluğun insan yaşamındaki önemini vurgulamıştır.
- Bilinç sınıflaması
Freud'a göre insanın bilinçlilik durumu iki bölümden oluşur. Bunlar "bilinç" ve "bilinçaltıdır Bilinç, farkında olduğumuz yaşantılar alanıdır. Bilinçaltı ise, bilincinde olmadığımız yaşantılar alanıdır; burada, bilinç dışında olan ve özel birtakım tekniklerle bilince çıkarılabilen yaşantılar yer alır.
Freud kişiliği aysberg'e benzetmiş, kişiliğin daha çok bilinç dışı etkenler taralından yönlendirildiğini savunmuştur. Psikanaliz yöntemi, kişinin bilinçdışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak çözümlemeye çalışır.
- Kişilik yapısı
Freud'a göre psişik veya ruhsal yapı üç kısımdan oluşur. Bunlar "id", "ego" ve "süper-ego"dur.
Freud, kişilik gelişimini duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almıştır. Bu süreci, id - ego - süperego ilişkilerindeki denge kavramına bağlamaktadır.
"İd", insanın doğuştan beri sahip olduğu tüm güdülerinin toplamıdır. İd, sürekli olarak isteklerine doyum arar.
id, kişiliğin temel taşıdır. Doğuştan getirilir ve ruhsal enerjinin kaynağıdır. Aynı zamanda içgüdülerin de kaynağıdır. Yani insanda bulunan iki içgüdü (libido ve saldırganlık) id'den kaynaklanır. Bu alanda ruhsal enerji, içgüdüler şeklinde ortaya çtkar ve bir an önce doyurulmak ister
Ruhsal enerji doyurulma istemiyle içgüdü şeklinde ortaya çıkınca, "ego" devreye girer. Ego, kişiliğin yürütme organıdır. Id'in istekleriyle dış dünyanın (yani süper-egonun) bağdaştırılmasına çalışır. Ego, idin isteklerini gerektiğinde ertelemeye, hoş yaşantıları seçmeye, hoş olmayanlardan uzak durmaya çalışır. Ego akılcı, mantıklı bir kişilik bölümüdür ve bir anlamda kişiliğin karar organıdır, id'in hangi isteklerinin karşılanacağına "ego" karar verir, idin isteklerini süper-egonun onayından geçirerek dış dünyadaki nesnelerle doyurmaya çalışır.
Kişiliğin en son gelişen üçüncü sistemi "süperego"-dur. Süperego, geleneksel ve toplumsal değerlerin içsel temsilcileridir; kişiliğin ahlaki yönünü temsil etmektedir, Süperego, çevre tarafından onaylanmış ölçütlere göre davranmak ister ve toplumsal yasakları içerir.
Süperego, kişinin ana-babası tarafından aktarılan toplumsal değer yargıları ve ahlak kurallarında karşılığını bulur. Bu anlamda vicdan demektir. Ayrıca süperego-da kişinin ideal benliği de bulunmaktadır. Süperego, toplumun temsilcisi haline gelerek davranışların ahlak hakemi işlevini görür; böylece birey kendi kısıtlamalarına uymaya başlar.
Süperego, "vicdan" ve "ideal benlik"i içerir, ideal benlik, çocuğun nasıl bir kişi olmak istediğine ilişkin düşünceleridir. Çocuk, çevrenin onaylamadığı düşünce ve davranışları süperegonun bir parçası olan vicdanına yerleştirerek içsel!eştirmiştir. Bu içselleştirme sayesinde kişi, kimsenin olmadığı durumlarda bile vicdanı sayesinde kendi kendini denetleyerek kurallara uyar. Örneğin, kimsenin görmediği durumlarda bile yerlere tükürmez. Bu davranışıyla ideal benlik, gurur ve kıvanç duygusuyla bireyi ödüllendirir; aksi davranışta ise vicdan, kişiyi suçlu hissettirerek cezalandırır.
Bu kişilik bölümleri baskın olduklarında, açıkça fark edilir hale gelirler. Her zaman "kafasına estiği' gibi davranan ve toplumsal kuralları hiçe sayan kişilerde İd baskındır; sürekli olarak ahlak kurallarını ve başkalarının ne diyeceğini dikkate alan ve kurallara sıkı sıkıya bağlı kalan kişide süperego baskındır; sürekli olarak akılcı davranmaya çalışan kişide ego baskındır.
Bu kişilik bölümleri baskın olduklarında, açıkça fark edilir hale gelirler. Her zaman "kafasına estiği” gibi davranan ve toplumsal kuralları hiçe sayan kişilerde İd baskındır; sürekli olarak ahlak kurallarını ve başkalarının ne diyeceğini dikkate alan ve kurallara sıkı sıkıya bağlı kalan kişide süperego baskındır; sürekli olarak akılcı davranmaya çalışan kişide ego baskındır.
- Psikoseksüel gelişim dönemleri
Freud'da psikoseksüel gelişim
Freud'a göre yeni doğmuş bebekler farklı aşamalardan geçerek kişiliklerini geliştirirler. Freud bu aşamaları "psikoseksüel gelişim dönemleri" olarak adlandırır. Freud. psikoseksüel gelişimi beş dönemde inceler. Bunlar; Oral, Anal, Fallik, Latent ve Genital dönem şeklinde sıralanırlar. Ancak o, yaşamın ilk altı yılına denk gelen gelişim dönemlerinde geçirilen yaşantıların önemlerini vurgulayarak, o dönemlerde geçirilen yaşantıların izlerinin hiçbir zaman tümüyle yok olmadığını ve yetişkinlik yıllarında da davranışları etkilemeye devam ettiğini öne sürmektedir.
Aşağıda kısaca bu gelişim dönemlerinin özelliklerine değinilmiştir.
- İlk gelişim dönemi oral dönemdir. Bu dönem doğumdan 18. aya kadar uzanan süreyi kapsar.
Yeterince beslenemeyen ya da kendi başına beslenebilecekken bile annesi tarafından uzun süre emzirilmeye devam eden bebeklerde güvensiz ve bağımlı bir kişiliğin çekirdekleri oluşur.
- İkinci gelişim dönemi anal dönemdir. 18 ay ile 3 yaş arasında yer alır. bu dönemde, baskıcı, katı bir disiplin anlayışı ya da çocuğu tümüyle başıboş bırakma, bağımsızlık duygularının gelişmesini geciktirir.
- 3-7 yaşları arasına denk gelen dönem fallik dönemdir. Merakı yüzünden cezalandırılan, sorduğu sorular ve davranışları için kınanan çocuklar, yetişkinlik döneminde uygun cinsel kimliği benimsemekte sorunlarla karşılaşabilirler.
- Dördüncü gelişim dönemi latans dönemde oral, anal ve fallik dönemlerde geliştirilen özelliklerin yeni bir özümlemesi yapılarak, kazanılan özellikler pekiştirilir.
- Ergenlik yılları ve daha sonrasına uzanan son gelişim dönemi olan genital dönemde ise, kişilik, bir çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine dönüşür. Genital dönemde özellikle fallik dönemde kişiliğe eklenen öğelerin niteliği, ergenlik dönemindeki gelişimin niteliğini belirler.
Freud'a göre ilk üç döneme oranla son iki dönemin kişilik üzerindeki etkileri daha azdır.
Freud'a göre ahlaki gelişim ile kişilik gelişimi arasında bir paralellik söz konusudur; iki gelişim de belli evrelerden geçerek gerçekleşir. Bu evrelerden 3-5 yaşlarına denk gelen fallik dönemde çocuklar anne babalarıyla duygusal bir çatışma yaşarlar. Onlara karşı duyduğu bu olumsuz duygulardan dolayı kendini suçlu hisseder. Bu suçluluk duygusu Freud'a göre vicdan gelişiminin temelini oluşturur. Çocuk bu suçluluktan kurtulmak için anne ve babasının davranışlarını taklit eder. Böylece erkek çocuklar babalarıyla, kız çocuklar anneleriyle özdeşleşmeye, kendi cinsiyetlerine uygun davranışları benimsemeye ve toplum tarafından belirlenmiş kurallara uygun rolleri oynamaya başlarlar.
Freud, psıkoanalitik temele dayanan kişilik kuramında kliniğine gelen hastalan ile yaptığı çalışmalardan yola çıkarak, bu hastaların üzerinde uyguladığı hipnoz, rüyaların yorumlanması, serbest çağrışım gibi psikoanalitik temelli tekniklerden yararlanmıştır. Bu nedenle kuram, sağlıklı kişilikten çok hastalıklı kişiliğin nasıl oluştuğunu açıklamakta olduğu, kuram geliştirilirken objektif verilere dayanılmadığı, kişilik gelişiminde yaşamın ilk alfa yılına özel bir önem verilerek, daha sonraki dönemlere ait yaşantıların fazla önemsenmediği gibi eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır.
- ERİKSON'UN PSİKO-SOSYAL GELİŞİM KURAMI
Erikson da Freud gibi kişilik gelişimini belirli dönemler içinde ele alır. Birey gelişim dönemleri içinde ilerledikçe kendini daha iyi anlamaya, dış dünya ile kurduğu ilişkileri yeniden gözden geçirerek, onlara yani anlamlar kazandırmaya başlar.
Erikson, insanın diğer insanlarla ilişki içinde geliştiğini öne sürmüş ve başkalarıyla ilişkilerin Önem kazandığı bir gelişim kuramı ortaya atmıştır. Sosyal çevre içinde yer alan anne-baba, öğretmenler ve arkadaşlar, çocuğun psiko-sosyal gelişiminde gerekli rol oynarlar. Kişilik gelişiminde sosyal çevreye verdiği önemin yanı sıra, biyolojik temelli doğuştan getirilen bazı özelliklerin de üzerinde duran Erikson, epigenetik bir temel ile kişilik gelişimini açıklamaktadır.
Epigenetik açıklamaya göre, kişiliği oluşturan benlik gelişimi anne karnındaki bebeğin gelişimine benzemektedir. Doğum öncesi dönemde bebeğin organlarının belirli zaman dilimleri içinde oluşup şekillenmesi gibi, benlik gelişimi de belirli zaman dilimleri içinde aşamalı bir oluşum (epigenetik) içinde biçimlenir.
örnek
Erikson'un psiko-sosyal gelişim kuramına göre, kişilik gelişimi aşağıdakilerden hangilerine bağlı olarak ortaya çıkar?
- A) Biyolojik temeller - sosyal çevre
- B) Kişiler arası ilişkiler -fiziksel çevre
- C) Kişisel deneyimler - fiziksel çevre
- D) Ahlak gelişimi - psikoseksüel temeller
- E) Psikoseksüel temeller - biyolojik temeller
(2002 - KPSS) Cevap A
Erikson Freud'dan farklı olarak, kişilik gelişiminde ağırlığı sadece çocukluk yıllarına vermez; kişilik gelişimini yaşam boyu süren bir süreç olarak kabul eder. Sağlıklı kişilik gelişimi üzerinde daha fazla duran Erikson, sosyal çevrenin kişilik gelişimi üzerindeki etkilerini de daha fazla vurgulamaktadır.
Erikson kuramında psiko-sosyal gelişimi 8 dönem halinde ele alınmıştır. Bu dönemlerin genel özellikleri verilmiştir. Her dönem, o dönemde çözülmesi gereken problem ve olası durumlarla ifade edilmiştir.
- Kişilik bu dönemlerin tümünde gelişimini sürdürür. Bir dönemde olumsuz yaşanan denge, sonraki bir dönemde olumlu yöne çevrilebilir. Örneğin çevresine güvenemeyen bir çocuk, bir sonraki dönemde ilgi ve bakını sağlanırsa insanlara karşı güven geliştirilir.
- Erikson, gelişimin hiyerarşik bir sıra ile ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Birbirini izleyen gelişim dönemlerinde ilerledikçe, birey doğuştan saptanmış ve giderek daha geniş bir çevreyle etkileşimini sağlayan potansiyeli ile benliğini geliştirir.
- Erikson'a göre kişilik, doğumdan ölüme kadar gelişimini sürdürür. O, yaşamın bir bölümünün öteki bölümlerinden daha önemli ya da kritik olmadığı inanandadır. Bu görüşüyle "yaşam boyu gelişim" ilkesini ortaya atan ilk psikologlardan biridir.
***Erikson'un kuramını Freud'un kuramından ayıran en önemli özellik de budur. Erikson, gelişimin yetişkinliğe kadar sürdüğünü savunurken. Freud, gelişimi yaşamını ilk birkaç yılıyla sınırlar.
Üzerinde durduğu önemli konulardan biri, "yetenek" kavramı ve kişisel yeterlilikle ilgilidir. Bir gelişim aşaması başarı ile sürdürülmüş ise. kişi "güçlenmiş yetenek duyguları" ile öne çıkar. Aşama, başarı ile geçirilmemiş ise, "aşağılık" duyguları kendini göstermeye başlar.
- Erikson insan gelişiminin, bazı sorunların önemli olduğu dönemlerden oluştuğunu öne sürmüştür. Ona göre bu aşamaların her birinde psikososyal bir bunalım veya çatışma yaşanır. Erikson'a göre bunalım bir dönüm noktasıdır. Bu dönüm noktası, gelişim potansiyelinin yüksek olduğu zamanlarda bile kişinin, çevrenin olumsuz etkilerine karşı oldukça incinebilir durumda olmasıdır. Çatışma daha çok, istenen niteliklere erişmek ile ona erişememek arasındaki savaşımdır.
***Erikson'a göre psiko-sosyal gelişim iki yönden kültürle ilişkilidir:
- Her kültürün, çocuğun her yaştaki davranışlarını yönlendiren kendine özgü bir yönetimi vardır.
- Her kültürde, zamanla değişmeye bağlı olarak kültürel görecelilik vardır. Bir kuşağın gereksinimlerini karşılayan kurumlar sonraki kuşak için yetersiz olabilir. Böylelikle sağlıklı bir kişilik gösterebilmeleri için çocuklara öğretilmesi gereken konuların hepsi değişikliğe uğrar.
Erikson'da Kişilik Gelişimi Aşamaları
- Bebeklik (O-1,5 yaş) -Temel Güvene Karşı, Güvensizlik-
Yaşamın kazanılan ilk olumlu duygusu temel güven duygusudur. Bu duygunun temelleri anne ya da onun yerine geçen kişi ile bebek arasındaki etkileşim sırasında atılır.
Annenin bebeği büyütürken benimsediği tutum, bebekte temel güven ya da güvensizlik duygularının filizlenmesine yol açar.
Eğer bu dönem iyi geçirilirse temel güven duygusu edinilir, iyi geçirilemezse güvensizlik duygusu edinilir
Anne bebeğini yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterir, bir sıkıntısı olduğunda bebeğinin yanında olur, ona şefkat gösterir ve onu korursa, bebeğin tüm metabolizmasının uyumlu çalışmasını sağlayacaktır, Bebek de buna karşılık kendini güvenli ve rahat hissederek annesine bağlanacak, annesi yanında iken hoşnutluğunu gülücükleri ile ifade edecektir. Sonuç olarak anne ile bebek arasında oluşan olumlu ilişki, bebekteki temel "güven" duygusunun çekirdeğini oluşturur.
Ancak, anne-bebek arasındaki ilişki sağlıksız ise, yani bebek ihtiyacı olduğunda annesini yanında bulamaz ya da zihinsel, fiziksel yetersizliği nedeni ile annesi tarafından sağlanan uyarıcıları alamazsa, kendisini güven ve rahatlık içinde hissedemez. Böyle bir durumda da, Erikson'a göre "güvensizlik" duygularının i!k tohumları atılacaktır.
Bu dönemde anne bebek ilişkisi, başkalarına ve kendisine karşı duyacağı güven duygusunun temelini oluşturur. Bebeğin gereksinimlerine gösterilen duyarlı özen ve anne ile sağlıklı ilişkiler, sürekli bir güven duygusunun oluşmasında temel öğedir. Anne bebek arasındaki bu ilişki aynı zamanda başkalarına karşı güvensizlik ve kendine karşı güven eksikliğinin de kaynağını oluşturur.
Çocukta güçlü bir güven duygusu, umut'un gelişmesine neden olur. Umut, bir kişinin gereksinimlerinin karşılanacağına olan sürekli bir inanç duygusudur. Bebek, anne babasına güven duymakla haklı olduğunu öğrendikçe, umudunun, gerçekleştirebilecek bir hedef olduğunu öğrenmeye başlar.
- İlk Çocukluk (1,5-3 yaşlar) -Özerkliğe Karşı, Kuşku ve Utanç
Bu dönemde çocuklar inatla bir şeyi ellerine alır, inatla onu savunur ve korur veya istemedikleri şeyleri de inatla atarlar.
Çocuk, özerk bir biçimde davranmaya ve bu bağımsız eylemlerinden zevk almaya başlar. Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme olanağını vermek, "özerklik" duygusunun gelişmeye başlamasını sağlayacaktır.
Aşırı koruyucu ya da baskıcı bir çocuk yetiştirme tutumu çocuğun özerk olma çabalarını engelleyecek, an-ne-babanın aşırı kontrolü, çocuğun kendi kapasitesine yönelik kuşkulara düşmesine ve "utanç" duymasına yol açacaktır. Çocuğun davranışlarını çok sıkı bir biçimde denetleyen, hoşgörüsüz davranan, "mükemmel" davranışı elde etmek için sık sık cezaya başvuran anne-baba tutumu, çocukta "tek başına hiçbir şeyi beceremem" duygusunu oluşturarak; kuşku ve utanç duygularını ortaya çıkaracaktır.
Öte yandan "çok ufak, zarar görür" kaygısıyla, çocuğun özgürce davranmasına olanak tanımayan aşırı koruyucu ana-baba tutumu da özerklik duygusunun gelişmesini engelleyecektir.
Erikson, tuvalet eğitimi sırasında çocuk azarlanırsa, ayıplanırsa, utanç ve kendi bedeninden kuşku duygularını geliştirir düşüncesindedir.
Özdenetimin öğrenilmesi, bir bağımsızlık duygusu geliştirir Utanç duygusu çocukta sürekli güvensizlik duygusu yaratır. Bu dönemde özgür seçimler yapmak, kendini denetlemek ve uygulamaya koymak becerisini göstermek demektir. Çocuk kendi başına davranmak yeteneğini kazandıkça özgür seçimler yapabilmek, kendini sınırlamak ve uygulamak yeteneğini kazanır,
- Oyun Çağı (3 - 6 yaş) -Girişimciliğe Karşı, Suçluluk Duygusu-
Bu dönemde çocuk hareketli, meraklı ve öğrenmeye isteklidir; çevresindeki olayları anlayabilmek için sürekli sorular sorar, girişimlerde bulunur.
Eğer çocuk sorduğu sorular yüzünden azarlanır, davranışları eleştirilirse girişkenliği engellenmiş ve suçluluk duyguları geliştirilmiş olur. Suçlanan çocuk, araştırmadan vazgeçerek kendi kabuğuna çekilebilir.
***Erikson. bu dönemde cinsiyetin keşfedildiğini, merak duygusunun yoğun olduğunu söyler. Merak duygusunun ve cinsiyetin keşfinin doğrudan bir sonucu olarak, çocuğun cinsellikle ilgili sorular sorması olacaktır. Eğer anne baba çocuğun bu türden sorularına uygun cevaplar verebilirlerse, çocuğun girişimciliği desteklenmiş olur. Eğer, "ayıp, ayıp" bunlarla ilgilenme!" gibi engelleyici bir tavır takınırlarsa, çocuk bu konuları merak etmenin suç olduğu hissine kapılır.
Çocuğun araştırma girişimlerini destekleyerek, sorduğu sorulara anlayabileceği biçimde uygun cevaplar veren, sevecen ve ilgili yetişkin modeller olan anne-babalar, çocuğun bu dönemi başarıyla allatarak bir sonraki döneme ilerlemelerine yardımcı olurlar. Burada amaç, önündeki hedefleri güvenle ve hiçbir cezalandırma korkusu duymaksızın izlemek becerisini göstermektir.
Bu dönemde oyun, çocuğun gelişimi için yaşamsal önem taşır. Oyunla, çocuk gerçeğin üstesinden gelmeyi öğrenir; gelecekte üstleneceği rollerin provasını yapar.
***Erikson'a göre okulöncesi dönemde sağlanan uygun çevresel koşullar kendine güven, bağımsızlık, özerklik, girişimcilik gibi kişilik gelişimini olumlu yönde etkileyen duyguların kazanılmasında büyük önem taşımaktadır. Bu nedenlerle de çocuk gelişimi ve psikolojisi alanında çalışan uzmanlar okulöncesi döneme özel bir önem vere-:ek, bu dönemin gelişim sürecindeki kritik yerini vurgularlar.
- Okul Çağı (6-15 yaş)
-Çalışma ve Başarılı Olmaya Karşı, Aşağılık Duygusu-
Bu dönemde ilköğretime başlayan çocuk için artık oyun oynamak 9ski çekiciliğini kaybetmiş, yerini bir şeyler üretmek, yaptığı işlerle başarılı olmak isteği almıştır.
Yetişkinler dünyasına olan merak iyice artmıştır. Çocuk, yetişkinlerin kullandığı araçların nasıl kullanıldığını, yaptıkları işlemin nasıl yerine getirildiğini öğrenmek ister. Yaptığı işlerde başarılı oldukça kendine olan güveni artar; çocuğun kendine olan güveni arttıkça da, çalışma ve başarılı olmaya doğru güdülenme düzeyi artış gösterir.
Erikson bu dönemi, çalışkanlık duygusunun edinildiği dönem olarak tanımlamıştır. Çocuk okuma, yazma, hesap gibi bilgileri edinirken, kendisi ile aynı yaşlarda olan diğer çocuklarla kendini karşılaştırır ve kendisinin çalışkan olup olmadığına karar verir. Çocuk kendini başkaları ile karşılaştırdığında eğer çalışkan olduğu izlenimi edinemezse, aşağılık duygusuna kapılabilir.
Çocuk kendisinden beklenenleri yapmak için uğraşır; ancak işlerin üstesinden gelemeyeceğini düşünmeye başlarsa ya da yaptıklarına ilişkin güvensizlik duyarsa bu durumlarda aşağılık duyguları gelişebilir. Aşağılık duygusu bu dönemde görülebilecek en olumsuz durumdur.
***Eğitimciler çocuğun başkaları ile değil, kendi başarıları ile değerlendirilmesi ve çocuğun yanlışlarının değil, doğrularının üzerinde durulması gerektiğini söylerler. Ayrıca, herkesin iyi yaptığı iş vardır; önemli olan, o işin bulunmasıdır O zaman çocuğun aşağılık duygusu edinmesi önlenebilir.
Erikson, çocukların "ben başarılıyım" duygusunu yaşamalarında anne-baba tutumlarının yanı sıra, okul ortamına da sorumluluk yüklemektedir. Çocukların yaptıkları işleri takdir eden. başarılı olabileceği alanlarda çocuğun kendini sınamasına olanak veren anne baba ve öğretmenler, bu gelişim döneminde yer alan başarılı olmaya karşı aşağılık duygularına kapılma karmaşasının üstesinden gelinmesinde, çocuğa yardımcı olurlar, "Ben başarılıyım" inancı ile kişilik gelişimi olumlu olarak etkilenmiş çocuk, bir sonraki gelişim dönemine güvenle girer. Aksi halde kendisini yeterince başarılı olarak algılamayan, yaptığı işler ve çalışmalar çoğunlukla arkadaşları ve yetişkinler tarafından onaylanmayan çocuklarda aşağılık duygusunun çekirdekleri kişilik yapısına eklenmiş olmaktadır.
ÖRNEK
Bir öğretmen, sınıf arkadaşları kadar hızlı yazamayan öğrencisine, "Senin de yakında çok hızlı okuyabileceğini biliyorum. Matematik işlemlerinde çok başarılısın. Bunu da yapabilirsin" demiştir.
Erikson'un "Psikososyal gelişim kuramfna, öğretmen bu sözleriyle hangi gelişimsel soruna (kriz) çözüm bulmaya çalışmaktadır?
- A) Başarıya karşı aşağılık duygusu
- B) Kimliğe karşı rol karmaşası
- C) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku
- D) Girişkenliğe karşı suçluluk
- E) Üretkenliğe karşı durgunluk
(2001 - KPSS) Cevap A
- Gençlik (15-21 yaş)
-Kimlik Kazanmaya Karşı, Kimlik ya da Rol Karmaşası-
Erikson'a göre ergenlik dönemi kişinin kendisine "Ben kimim?" sorusunu sorduğu ve cevap aradığı bir dönemdir. Erikson, en çok hayatın bu dönemi üzerinde durmuştur.
Çocukluktan yetişkinliğe geçişe karşılık gelen bu dönem, genci bir kimlik aramaya doğru iter; sonuçta çocuk ergenlik döneminden ya "kimliğini kazanmış" olarak, ya da "kimlik karmaşası" ile çıkar. Bu dönemi başarıyla atlatan kişiler kimlik duygusu edinirken, başarıyla atlatamayanlar rol karmaşasına düşmektedir.
Ben kimim sorusuna cevap vermeye çalışırken birey, kendini çeşitli roller içinde deneyerek karar vermeye çalışacaktır. Bu da "özdeşleşme" ve "teklife yol açar. Özdeşleşmede kişi bir grup veya rol ile özdeşleşir (çete üyeliği gibi); taklitte ise, aileden, çevreden, okuldan birinin veya kitle iletişim araçlarının sunduğu kişilerin taklit edilmesi söz konusudur. Kişi bu dönemde başkalarını taklit ederek kendini bulmaya çalışacaktır.
Toplumda anlamlı bir rol ve yer alma isteği, kendini ve amaçlarını tanımlama çabalan bir kimlik duygusunun gelişmesine yol açar. Ancak fiziksel büyüme ite çocukluğu geride bırakma gerçeği, bu geçiş aşamasını güç duruma getirir. Genç, kim olduğu ya da kim olmak istediği konusu üzerinde karmaşaya düşer. Erikson, kişinin bu dönemde bazen "sorundan uzaklaşma" (moratoryum) dönemine girebileceğini vurgulamıştır.
Erikson "kimlik kazanma"yı, "kimliğe yönelik olumlu bir duyum" olarak tanımlamakta ve psiko-sosyal olarak kişinin kendisini iyi hissetmesi ile açıklamaktadır. Her ergen bu dönemde belirli ölçülerde kimlik bocalaması yaşamakta, ancak bazı ergenlerde bocalamanın şiddeti daha fazla olmaktadır.
Kimlik bocalamasına yol açan etkenler üç grupta toplanabilir:
- Düşünce sistemindeki değişiklikler
- Cinsel rollerdeki değişmeler
- Meslek seçimine yönelme
ÖRNEK
Erikson'un gelişim kuramına göre, ergenlik döneminde sürekli yüksek beklentilerle karşılaşan gencin üzerinde, bu beklentinin nasıl bir etki yapması beklenir?
- A) Zihinsel süreçlerinin çok hıziı gelişmesi
- B) Cinsel kimlik arayışında karmaşa yaşaması
- C) Olumsuz bir kimlik belirlenmesi
- D) Temel güven duygusu gelişiminin engellenmesi
- E) Toplumsal rolleri konusunda karmaşa yaşaması
(2002 - KPSS) Cevap C
- Yetişkinlik Dönemleri
- İlk (Genç) Yetişkinlik (21 - 35 yaş)
-Yakınlığa Karşı, Uzaklık-
Kişinin eş ve aile standartlarını oluşturduğu, ekonomik ve duygusal bağımsızlığa ulaşmaya çalıştığı bir dönemdir. Kişi belirlemiş olduğu bu standartlar çerçevesinde iş ve eş bular,
Kişi bu dönemde evinde ailesi ile işyerinde çalışma arkadaşları ile yakınlıklar kurar. Yakınlık kuramadığı zaman toplumdan yalıtılmışlık ve terk edilmişlik duyguları ağır basar.
Eğer birey ergenlik döneminden kimliğini bularak çıkmışsa, ilk yetişkinlik dönemini başarıyla geçirebilmesi için gerekli yapı taşlarına sahip demektir. Bu dönemde, başkaları ile yakın ilişkiler kurabilme yeteneğinin kazanılmış olması gerekir.
Birey eğer bu dönemde, diğer insanlarla yakın ilişkiler kurmayı başaramaz ise insanlardan uzak kalmaya, görev ve zorunluluk gerektirecek işlerden kaçınmaya yönelir. 8u durum, yalnızlık duygusunun benliğe hakim olmasına yol açar.
***Kendi kimliğini başkalarının kimliği ile birleştirmek isteği, insanı yakın ilişkiler kurmaya götürür; ancak gelişmemiş bir kimlik buna engel olabilir ve onun yalnızlığa çekilmesine neden olabilir. Uzun süreli ve yoğun yakınlıklar kuramayan yetişkin, giderek kendine döner, soyutlanmışlık duygusu daha da yerleşir.
- Yetişkinlik (35 - 55 yaş)
-Üreticiliğe Karşı, Verimsizlik-
Kişinin hayatında en verimli olması beklenen dönem yetişkinlik donemidir. Erikson "üreticilik" kavramı ile topluma yararlı işler gerçekleştirebilmesini, sonraki kuşaklara rehberlik yapabilmesini öne çıkarır. Bu dönemde kişi evinde çocuk yetiştirerek, işinde atılımlar yaparak verimli olmaya çalışır. Bu verimlilik duygusunu yaşayamayan bireyler verimsiz oldukları duygusuna kapılırlar.
- Olgunluk (55 ve üstü yaş)
-Benlik Bütünlüğüne Karşı, Umutsuzluk-
Kişi yetişkinlik döneminin ardından emekli olur, yaşlılık belirtileri başlar. Kişi hayatını gözden geçirme gereği duyar. Kişi, bu hayatın bitmekte olduğunu görerek, "Şimdiye kadar yaşadığım hayatı, iyi yaşayabildim mi? Bir daha dünyaya gelsem gene aynı hayatı yasamak ister miyim? Yaşamım, yaşanmaya değer miydi?" gibi yaşamı değerlendirici sorulara cevap aramaya başlar. Eğer kişi yaşamının yaşanmaya değer olduğuna karar verirse, iyi ve kötü yanlarıyla yaşamı ile banşabilirse, benlik bütünlüğüne ulaşır. Eğer pişmanlıklar ve esef dolu bir hayat geçirdiğini düşünüyorsa, umutsuzluk yaşayacak demektir; çünkü artık geri dönüp düzeltme veya başka türlü yapma olanağı yoktur,
- Olgunluk Dönemi
-Benlik Bütünlüğüne Karşı, Umutsuzluk-
insanlar geriye dönüp yaptıkları seçimleri düşünür, basan ve başarısızlıkları gözden geçirirler; buradan, yaşamlarının anlamlı geçtiği sonucuna varırlar, yaptıkları işlerden ve seçimlerden mutluluk duyarlarsa, sonuç benlik bütünlüğü duygusudur.
Eğer birey geçmişini değerlendirdiğinde, zamanının boşa geçtiğine inanacak clursa, değişiklik yapmak için artık çok geç olduğunu düşünerek, umutsuzluk duygusuna kapılır.
PSİKO-SOSYAL GELİŞİM KURAMININ EĞİTİME YANSIMASI
Anaokulu Dönemi
- Erikson'a göre anaokulu yaşları, özerk olmanın ve girişimciliğin temellerinin atıldığı yaşlardır. Erikson'a göre bu dönemde anne-babadan uzaklaşma, çocuk için doğal ve sağlıklıdır. Bu nedenle de anaokuluna gitme, çocuğun psiko-sosyal gelişimi açısından olumlu görülmektedir.
- Anaokullarının öğrencilerine kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ortamlar hazırlamaları, birlikte oynayabilecekleri arkadaşların varlığı, çocukların özerk davranışlarını desteklemekte ve onların bağımsızlıklarını kazanmalarını kolaylaştırmaktadır. Ancak, okul ortamı içinde, sağlıklı gelişim için önlem alınması gereken noktalar da vardır. Bunların başında çocukların alaya alınmalarının, aşağılanmalarının önüne geçilmesi gelmektedir. Aksi halde utanç ve suçluluk duyguları kolaylıkla bel irebil ir.
Çocukta istenmedik bir davranışla karşılaşıldığında öncelikle dikkat edilmesi gereken, çocuğun kişiliğinin değil, söz konusu davranışının eleştirilmesidir. Öğretmenin, "Sen çok kötü bir çocuksun, kimse seni sevmeyecek" türünden sözler söylemekten kaçınması gerekir.
- Özellikle anaokulu çağına yeni giren çocuklar arasında henüz paylaşma, işbirliğine girme gibi sosyal davranışlar yeterince gelişmemiştir. Bu nedenle öğretmenlerin, öğrencilerinin paylaşmayı öğrenmelerine yardıma olmaları gerekir.
- 5-6 yaşlarındaki anaokul öğrencilerinin özellikle girişimci davranışlarının desteklenmesi, kişilik gelişimi açısından önemlidir.
Öğretmenin, çocukların resim, elişi gibi ürünlerini beğeniyle karşılayarak onları yaratıcı olmaları için güdülemesi, kıskançlığı önleyen bir ortam içinde her öğrencinin kendi yaptığı işten doyum sağlamasına zemin hazırlaması olumlu kişilik gelişimi açısından destekleyici olur.
İlköğretim Dönemi
- Bu dönemde öğrencilerin çalışmaları ve başarılı olmaları büyük önem taşımaktadır. Başarılı olamayan öğrenciler ise kendilerini işe yaramaz ve değersiz hissedebilmektedirler. Öğretmenlerin, öğrencilerinin zayıf ve güçlü yönlerini saptamaları ve başarılı olabilecekleri alanlara doğru yönlendirmeleri, öğrencilerin psiko-sosyal gelişimine olumlu katkılarda bulunacaktır.
Ortaöğretim Dönemi
- Ergenlik yıllarına denk gelen ortaöğretim yıllarında, kimlik geliştirme gereksiniminin ön plana çıktığı, cinsiyete bağlı olarak sosyal rollerin farklılaştığı, meslek seçimi ile ilgili sorunların kimlik geliştirmede karmaşalara yol açabildiği bilinmelidir.
Derslerde, bedendeki hormona! değişikliklerin yarattığı sonuçlan açıklamak, ergenlik çağında karşılaşılabilecek sorunları öğrencilerle tartışmak, öğrencilerin bu dönemde kendilerini anlamalarını ve kabul etmelerini kolaylaştıracaktır.
- Okul yaşamında, derslerinde başarılı olma çocuğun kendine güvenmesi açısından önemlidir. Doğal olarak kişiler yetenekli oldukları alanlarda daha kolay başarılı olurlar. Okulda, çocuğun kendisini tanımasına, yeteneklerinin farkına varmasına rehberlik yapmak gerekir. Yetenekli olduğu alanda çalışma olanakları sağlanarak çocuğa başarıyı tattırmak, çocuğun kişilik gelişimine olumlu katkılarda bulunacaktır.
Ayrım yapmadan her öğrenciyi desteklemek, özelikle güvensiz öğrencilerin küçük ilerlemelerinin bile farkına varıp bunu öğrenciye iletmek, psiko-sosyal gelişimi olumlu yönde etkileyecektir.
Yorumlar