ŞİZOFRENİ TARİHÇE
Kişinin alışılagelmiş algılama ve yorumlama biçimlerine yabancılaşarak kendine özgü bir içekapanım dünyasına çekildiği bir ruhsal bozukluktur. Şizofreni kelimesi “zihin bölünmesi” anlamına gelmekle birlikte günümüzde bu tanımlama kullanılmamaktadır.
TARİHÇE
“Dementia praecox” kavramını ilk kullanan, belçikalı psikiyatrist Morel’dir.
1871 yılında Hecker hebefreni ve 1874’de Kahlaum katatoniyi tanımlamışlar, daha sonra 1896’da Emin Kraepelin bu iki klinik tabloya paranoid ve basit tipleri de eklemiştir.
Klinik görünümlerin ötesine geçerek, söz konusu bozukluğa eşlik eden zihinsel süreçleri tanımlayan ilk araştırmacıysa Eugen Bleuler’dir. Bleuler, zihin yarılması anlamına gelen “schizo-phrenia” teriminin kullanılmasını önermiş ve şizofreninin dört temel belirtisi olduğunu ileri sürmüştür. Bunlar otizm, ambivalans, çağrışım bozukluğu ve anormal duygulanımdır.
1980’li yıllarla birlikte iki önemli gelişme oldu. Bunlardan ilki DSM-111’ün yayımlanması ve Amerikan psikiyatri birliğinin Şizofreni tanısı konusunda yeni bir yaklaşım benimsemesiydi. Amerikan psikiyatrisinde şizofreniye eşlik eden zihinsel süreçler konusundaki tartışmalı çıkarımlar ve düşünce bozukluğu, otizm, ambivalans gibi bulanık tanımlar tanı ölçütleri dışında bırakılırken, tanımlayıcı düzeyle sınırlı bir şizofreni kavramı yeniden ön plana çıkarılmıştır.
“Bu geniş katagori düşümce, duygu durum ve davranışlarda olan bozuklukları içerir. Düşünce bozukluklareı kavramsallaştırma düzeyindeki değişiklikler sonucu gerçeğin yanlış yorumu ve bazan da sanrı ve varsanılarla ortaya çıkar. Bu tür belirtiler kişiyipsikolojhik zedelenmeden korumaktadır. Eşlik eden duygu durm değişiklikleri, ambivalans (karşıt değerli) yetersiz veya uygun olmayan duygusal tepkiyi ve diğer kişilere empati eksiklişğini içerir. Davranış içe kapanık, acayip veya gerilemiş olabilir. Düşünce bozukluğu özelliği, şizofreniyi duygudurum bozukluğunun temel belirti olduğu afektif bozukluklardan ayırır. Paranoid durumlar, şizofreniden gerçeğin ancak bir bölümünün saptırılması ve diğer psikotik belirtilerin yokluğuyla farklılık gösterirler. (Amerikan Psikiyatri Derneği, 1968 sayfa 33)”
ETİYOLOJİ
Şizofreni 15-35 yaşları arasında ortaya çıkar. Toplumda ortalama yüz kişiden birinde görülür. 40 yaşından sonra nadiren rastlanmaktadır. Kadın ve erkekte eşit oranda görülür. Alt sınıflarda daha yüksek oranda rastlanmaktadır.
GENETİK
Şizofrenide kalıtımın rolü vardır. Babada ya da annede şizofreni varsa çocukta olma oranı %10-12 ‘dir , yani onda bir ihtimaldir. Eğer uzak akrabalarda şizofreni varsa çocukta şizofreni görülme oranı yirmide bir ihtimale kadar düşer.
Şizofreninin olası nedenleri arasında viral infeksiyonlara da yer verilmektedir. Sifilizde ve sistemik lupus gibi otoimmün hastalıkllarda şizofreni benzeri tabloların görülmesi, virusların beyni iki şekilde etkileyebileceğini düşündürmektedir. Birinci olasılık dolaysız bir sinir sistemi infeksiyonudur. İkinci olasılık ise vücudun viral infeksiyona yanıt olarak ürettiği antikorların sinir sistemini etkilemesidir.
BİYOLOJİK
Biyokimyasal laboratuvar bulguları, şizofrenik hastaların beyin biyokimyasında, belirli alanlarda değişme ya da bozulmalar olduğunu göstermektedir. Bunlardan en önemlisi, “dopamin varsayımı”dır. Dopamin, bir sinirsel ileti maddesidir. Bu varsayıma göre, şizofrenide, dopamin etkinliğinin artması söz konusudur. Amfetamin, kokain gibi uyuşturucu maddelerin de dopaminerjik aktiviteyi artırdığı bilinmektedir. Gene bu maddelerin şizofreni ya da benzer görünümlü hastalıklara yol açtığı da bilinmektedir. Özetle söylemek gerekirse, şizofrenik hastalarda dopaminerjik aktivitede artma vardır. Dopaminerjik aktiviteyi artıran bazı maddeler de şizofreni benzeri durumlar ortaya çıkarmaktadır. Ancak, her şizofrenide, dopamin aktivitesi artması görülmemektedir. Bu demektir ki, şizofreniyi dopamin varsayımı ile her zaman açıklayamayız; ve onun için varsayım diyoruz. Dopamin varsayımı yanında, “norepinefrin varsayımı”, “GABA varsayımı”, “serotonin varsayımı” söz konusudur. Bu varsayımlar da her şizofreniye uygunluk göstermemektedir.
Biyolojik bulgular, aynı zamanda şu soruyu akla getirmektedir. Şizofrenik hastalarda saptanan beyin biyokimyasına ilişkin bulgular, şizofreninin nedeni midir yoksa, şizofreninin bir laboratuvar bulgusu mudur? Başka deyişle, şizofrenide neden bu biyokimyasal değişmeler olmaktadır. Sebep-sonuç ilşkisi temelinde bu konu aydınlanmış değildir.
PSİKOSOSYAL VE ÇEVRESEL
Kişi için önemli olan yaşam olaylarının, şizofreniyi ortaya çıkardığı bilindiği gibi, hastalığı alevlendirdiği ya da nükse yol açtığı bilinmektedir. Yakın ölümleri, felaketler, evlenme, erkeklerde askerlik, iş sorunları, kişi için önemli yaşam olayı olabilir. Ancak gene belirtilmelidir ki bu tür çevresel faktörler, tek başına hastalığa neden olmaktan çok, kalıtımsal yatkınlık, biyolojik etkenler gibi nedenlere eklendiğinde hastalık ortaya çıkmaktadır. Çevresel etkenler, hastalığın nedeni olmaktan çok, hastalığın ortaya çıkışına katkıda bulunan, tetiği çeken etkenler olmaktadır. Başka bir ifadeyle, kişi şizofreniye, kalıtımsal ve/veya biyolojik olarak yatkınsa, yaşamının bir döneminde, çevresel etkenler hastalık için tetiği çekivermektedir. Konunun diğer yanı, çevresel etkenlerin hastalığa neden olmaktan çok belirtilerin oluşmasında etkili olduğunun görülmesidir. Mesela, ülkemizdeki darbe dönemlerinde “beni asacaklar, takip ediyorlar” türünden hezeyanlar artmaktadır.
Bunların dışında gebelik ve doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalmasına yol açan durumların şizofreni riskini artırdığı düşünülmektedir. Şizofrenide etkilenmiş olduğu düşünülen limbik sistem, serebral korteks ve bazal gangliyonların oksijensiz kalmaya en duyarlı beyin bölgelri arasında yer almaları bu görüşü güçlendirmektedir.
KLİNİK BELİRTİLER
Şizofreni, akut belirtilerle başlayabildiği gibi, yavaş ve sinsi bir biçimde başlayabilir. Sinsi başlangıçta, çevreye karşı ilginin azalması, aldırmazlık, toplumdan kaçma, sık aynaya bakmayla kendini belli eden kendi bedeni ile aşırı ilgi, garip ilgiler, metafizik uğraşlar söz konusudur. Bu dönemde hasta adayı genellikle genç yaşta olduğundan “karasevdaya tutuldu”, “topluma küstü” vb. biçiminde yorumlara gidilir. Bazen depresyon belirtileriyle ya da başka ruhsal hastalıklara benzer belirtilerle başlayabilir. Özellikle delikanlılık çağında, her türlü ruhsal rahatsızlığın başlangıcında, şizofreni de akıldan uzak tutulmamalıdır.
GENEL GÖRÜNÜM VE DAVRANIŞ:
Toplumsal ve kültürel kalıpların dışında, alışılmadık yada mantıksız görünürler. Giyinişleri gelişigüzel, uygunsuz ve zevksizdir. Yineleyici hareketler ya da ritüeller geliştirebilirler. Hastaların görünümünde bilgisizlik, donukluk, çekingenlik, dış görünüşüne aldırmazlık dikkati çeker. Ağır tiplerinde, dağınıklık, pasaklılık, kirlilik öne çıkar. Psikomotor davranışta değişmeler görülür. Aşırı bedensel-ruhsal huzursuzluk, garip yüz göz hareketleri, garip beden duruşları, acaip tekrarlamalar bunlar arasındadır.
DÜŞÜNCE VE KONUŞMA
Şizofrenide görünen düşünce bozuklukları, düşünce süreci ve düşünce içeriği bozuklukları şeklinde değerlendirilebilir.
- Düşünce Süreci Bozukluğu: Konuşma ve Konuşmanın içeriği yoksullaşmıştır. Spontan konuşma miktarı kısıtlıdır. Yanıtlar yeterince uzun olmalarına karşın taşıdıkları bilgi miktarı azdır. Basınçlı konuşma, raydan çıkma (fikir uçuşması) enkoherans (sözcük salatası) mantıksızlık, klang çağrışım (anlamlı kavramsal ilişkilerden çok seslerin yönlendirdiği konuşma biçimi) parafazi (söscük yakıştırma), perseverasyon (sözcük, fikir ya da konuların ısrarlı şekilde yinelenmesi) görülür.
- Düşünce içeriği bozukluğu: Sanrı düşünce içeriğinin en belirgin bozukluğudur.
- Kötülük görme sanrıları
- Kıskançlık sanrıları
- Günahkarlık ya da suçluluk sanrıları
- Büyüklük sanrıları
- Dinsel sanrılar
- Somatik sanrılar
- Referans fikirleri ve sanrıları
- Kontrol edilme sanrıları
- Zihin okunması sanrıları
- Düşünce sokulması ve düşünce çıkarılması gibi.
ALGILAMA
Şizofrenide görülen algı bozuklukları var sanı ve yanılsamadır. Beş duyudan herhangi biriyle ilişkili olabilir. En sık etkilenen işitme duyusudur. İşitme varsanıları, yorum yapan sesler, tartışan sesler, somatik ya da dokunsal varsanılar, koku varsanıları, görsel varsanıları.
DUYGULANIM
Duygulanımda düzleşme ya da küntleşme söz konusudur. Ayrıca uygunsuz duygulanım, zevk almama ve toplumsal çekilme görülür.
AMBİVALANS VE OTİZM
Ambivalans (iki değerlilik) : bir nesne ya da duruma karşı olumlu ve olumsuz duyguların bir arada bulunmasıdır.
Otizm: kişinin dış dünya ile bağlantısının ileri derecede bir içe kapanma durumudur.
TEDAVİSİ
Şizofrenide Tedavi Amaçları :
Alevlenme dönemlerini önlemek
Alevlenme dönemlerini erken fark edip ayaktan tedavi etmek
Alevlenme dönemi yatıştıktan sonra hastalığa bağlı yeti yitimini en aza indirmek
Hastanın sorunlarla başa çıkma kapasitesini artırmak
KASILMA, KATILIK, HUZURSUZLUK, HAREKETLERDE YAVAŞLAMA,
YERİNDE DURAMAMA, KÜÇÜK ADIMLARLA YÜRÜME, TİTREME,
MASKE (DONUK) YÜZ.
Geç dönemde ortaya çıkan yan etkiler;
İstemsiz kas hareketleri, Dilde ve ağızda oynamalar, Yerinde duramama, Yatamama
Yılansı vücut hareketleri.
Metabolik Yan etkiler: Ağız Kuruluğu, Salyada Artma(Leponex), Kabızlık, İshal,
İştah artışı ve kilo alma, Baş Dönmesi, Terlemede artma, Beyaz kan hücrelerinde azalma(Leponex), Memelerden süt gelmesi(galaktore)
Diğerleri başlığı altında toplanan yan etkiler ise;
Çabuk Yorulma, Cinsel bozukluklar, Kilo alımı, Görme bozuklukları, Adet Düzensizliği,
Nöbet geçirme, Nöroleptik Maliyn Sendrom, Çarpıntı, Deri döküntüleridir.
Bunların içinde özellikle önem taşıyan durum sebepsiz (herhangi bir infeksiyon veya ateş yükselmesine neden olabilecek diğer tıbbi sorunlar) ateş yükselmesi ile giden nöroleptik maliyn sendromdur. Kısa sure içinde en yakın sağlık kuruluşuna başvuru gerektirir.
Yan etkilerle karşı karşıya kalındığında yapılması gerekenler aşağıda özetlenmiştir;
1.Telaşa kapılmayın
2.Bu durumun geçici bir yan etki olduğunu düşünün ve hastanıza bilgi verin
3.Mümkünse kendi doktorunuza veya tedavi gördüğünüz birimin nöbetçi doktoruna ulaşın
4.Eğer uzakta iseniz,kullandığınız ilaçların listesi ile birlikte en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.
5.Uygun önlemlere rağmen ilaçların vücutta kalma sürelerine bağlı olarak bu etkilerin bir süre daha devam edeceğini bilin
2- BİREYSEL PSİKOTERAPİLER, GRUP TEDAVİLERİ
Bireysel Psikoterapiler;
Tek başına kullanılmaz, ilaç tedavisi ile birlikte olmalı.
Güven ilişkisi ilaç kullanımına uyumu arttırır.
Her hasta için kendine özgü yaklaşımlar olmalı.
Güvenli, terapötik, iletişim, yedek ego,
Gerçeğe yönelimli, destekleyici terapi,
Terapi sıklığı ve süresi değişken
Grup tedavileri:
Yatan-ayaktan hastalara uygulanır,
En az bireysel psikoterapiler kadar etkilidir.
7-12 Üyeli gruplar, haftada 1 kez toplanır, 1 saat sürer. Hastalara semptomlarıyla başa çıkmada yardımcı olur. Kişilerarası etkileşimin artması hedeflenir. Destekleyici yaklaşımla, grup dışı iletişim de teşvik edilir.
Sosyal beceri eğitiminde; Etkili konuşmada temel ilkeler, bir sohbeti başlatmak -sürdürmek –sonlandırmak, Sorun çözme teknikleri , şizofreni nedeniyle yakın çevreyle yaşanan sorunlar(hastalığı saklama, ailenin eleştirel tutumu) , Hastalık belirtilerinin çevreyle ilişkilerde yarattığı sorunlar(paranoid düşünceler gibi) Okulu bırakma ya da kayıt dondurma veya işe başlama, bırakma gibi önemli olaylar öncesinde grubun görüşünü alma, İşyeri ya da okulda yaşanan sorunlar gibi konular ele alınır. Sohbet edebileceğimiz yeni insanlarla nerede karşılaşabiliriz? Bu kişilerin sohbet etmeye istekli olup olmadığını nasıl anlarız? Yeni tanıştığımız biriyle sohbete nasıl başlayabiliriz? Gibi soruların cevapları aranır.
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri A.B.D, Psikotik Bozukluklar
Araştırma Programı (PAP) da halen 3 şizofreni hasta grubu , bu tarzda çalışmaktadır.
PSİKO-SOSYAL TEDAVİLER
ŞİZOFRENİDE PSİKO-SOSYAL TEDAVİ NE ANLAMA GELİR?
Şizofrenide ilaç tedavisi dışında kalan diğer tedavi yöntemlerini tanımlamak için “psiko-sosyal tedaviler” terimi kullanılır. Psiko-sosyal tedaviler, düzenli ilaç kullanmakta olan ve rahatsızlığın alevlenme döneminde bulunmayanlar için geçerlidir.
PSİKO-SOSYAL TEDAVİLERE NEDEN GEREK DUYULUR?
Şizofrenisi olan kişi düşünce dizgisinde ortaya çıkan gerçek dışı, benliğe yabancı değişikliklerin etkisinde yağun bir bulantı yaşar. Yaşadığı bulantı nedeniyle kişilerarası ilişki kurmayı sağlayan basit işlevleri bile yerine getiremeyebilir. Benlik bütünlüğünü koruyamadığı için başklarına karşı kendisini savunmasız hisseder. İnsanlara güveninin kaybolmasıyla birlikte kendi dünyasına çekilmeye, ilişkilerini asgariye indirmeye başlar.
Şizofrenisi olan kişilerin yakınlarından öncelikle gözlenen tepki rahatsızlığın yadsıması ve değişiklerin kapris, tembellik, bencillik, olarak değerlendirilmesidir.
Gerçeği algılamadaki farklılıklar, çevreye ilgide azalma, sorumluluk almakta ve yerine getirmekte güçlük gibi şizofreni rahatsızlığının doğasına ilişkin sorunlar nedeni ile kişi belirgin uyum sorunları yaşamaya başlar.
İşte bu noktada hem rahatsızlığı olan kişinin iç dünyasındaki karışıklığı düzeltecek ham de toplum içindeki yalnızlığı ortadan kaldıracak, giderek yitirmekte olduğu yetenek ve becerilerini ona yeniden kazandıracak, bozulmuş iletişimi yeniden kurabilmesine olanak verecek tedavi yaklaşımlarının devreye girmesi gerekli olmaktadır.
ŞİZOFRENİDE KULLANILAN PSİKO-SOSYAL TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
- Destekleyici Tedaviler:
Günümüzde şizofreni için uygulanabilirliği en kolay, yaygın bireysel psikoterapi yöntemi olarak kabul edilmektedir.
Destekleyici psikoterapi etkin dinleme; günlük yaşamı etkileyen sorunların çözümü üzerine konuşma; hastalık belirtileri, nüks ve riskler konusunda bilgilendirme tedaviye uyum sağlama ve sosyal ilişkileri desteklemeye yönelik olarak uygulanır.
- Bilişsel Davranışçı Tedaviler:
Bu tedavi yöntemi rahatsızlığın nedenine yönelik değildir.
Şizofrenisi olan kişinin düşünce bozukluklarını ve bunlarla başa çıkması duygularını uygun bir şekilde dışa vura bilmeyi öğrenmesi sağlanır. (günlük faailetleri kayıt edilmesi, program hazırlama, ev ödevlerinin gerçekleştirilmesi..)
- Grup tedavileri:
Toplumsal beceri kazandırma amacıyla rol provası, model olma, yeni davranış modellerine öncülük yapma, beceri geliştirme gibi yöntemler uygulanır.
- Aile Tedavileri:
- Rahatsızlık konusunda bilgi sağlama,
- Ailenin kaygılarının anlaşılması ve dile getirilmesine olanak sağlama,
- Ortaya çıkan sorunları çözme,
- Seçenekler oluşturma,
- Rahatsızlığa karşı dayanma gücünü artırma,
- Aile içi duygu dışa vurumunun uygun biçimde yapımını sağlama.
- Ortan tedavisi :
Bu yöntemle şizofrenisi olan kişinin yaşadığı yerlerin bir tedavi ortamı olarak kullanılması amaç edinilir. Kişinin tedavi görmekte olduğu yataklı tedavi kurumları, gündüz hastaneleri, psikososyal tedavi merkezleri, çalıştığı iş yeri, yaşadığı sokak birer tedavi ortamı olarak kabul edilir.
Yorumlar