TOPLUMUMUZDA ENGELLİLERE BAKIŞ AÇISI
Özürlü* Kimdir?
Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişidir.
Biz normalde eğitim düzeyi düşük bir toplumuz. Fakat bizim şu ana kadar yapmış olduğumuz tesbitlerde gördük ki aydın dediğimiz tabaka da engellileri toplumdan saklıyor. Engelli bir tanıdığı ile veya akrabası ile dolaşmaktan, toplum içerisine çıkmaktan adeta utanıyor.
- Sizce bunun sebebi ne?
- Özellikle toplumun ilgisinden çekiniyor yani bakmasından rahatsız oluyor. Çünkü malesef toplumumuz bir engelli ile ilgilenmesi gerektiği gibi ilgilenmiyor. Bir engelli gördüğü zaman dikkatli bir şekilde, üstelik defalarca bakıyor. Bu da normal olarak hem engelliyi hem de yanındakileri rahatsız ediyor. Burada oldukça dikkat çekici bir hususu belirtmek istiyorum. Türkiye'de engelliler ile ilgili hukuki hakları genellikle görme engelliler almıştır. Bunun da sebebi şudur. Bir görme engellinin önce düşünen bir beyni vardır. İkincisi etrafındaki, karşısındaki insanların ona bakışından rahatsız olmamaktadır. Çünkü onların bakışlarını görmüyor. Mesela bir ortopedik engelli sizin bakışınızın acıyarak mı yoksa kızarak mı olduğunu anlar. Ama ben bunu anlamam. Ayrıca görme engelliler, eğitim alanında da gerek kendi çabaları ile gerekse devletin katkıları ile bayağı bir başarı elde etmişlerdir. Sosyal alanda eğitim görmüş görme engelliler, dolayısıyla toplumun katmanlarıyla daha çok iletişim kurmuşlar ve bu şekilde daha çok hak elde edebilmişlerdir. Toplumun bakış açısı özellikle acıyarak olmaktadır. Yani bu vatandaşların da benim gibi hakları vardır, benim gibi ihtiyaçları vardır, biçiminde değil de acıma hisleri ile engelliye bakmaktadırlar. Oysa ona acıyarak bakmak yerine onun da ihtiyaçları olduğu düşünülmelidir. Çünkü acımak hiç bir problemi çözmüyor.
"ENGELLİYE YAPILAN YATIRIM, İNSANLIĞIN GELECEĞİNE YAPILAN YATIRIMDIR."
Günlük hayatımızda başımıza geliyor: Yolda giderken arkanızdan ya da önünüzden bağırarak yolu tarif etmeye, sizi yönlendirmeye çalışıyorlar. Sonuç bizim için hiç de iyi olmuyor. Eğer yardım edeceksen kolumdan ya da elimden tutup yardım et. Uzaktan kumandayla yardım olmaz. Çünkü bakış açısı farklı. Mesela ben birkaç gün önce yaşadığım bir olayı anlatayım. Eve gitmek için otobüs durağında beklerken tanımadığım bir vatandaş bana çalışıp çalışmadığımı sordu. Ben de çalışıyorum dedim. Peki kaç yıldır çalışıyorsun, dedi. Yaklaşık yirmi yıldır, dedim. Abi dedi, senin emekliliğin gelmiş, niye emekli olmuyorsun? Ben de ona dedim ki, siz çalışıyor musunuz? Evet, dedi. Kaç yıldır çalışıyorsunuz, dedim. 27-28 yıl da benim oldu, dedi. Ona, siz niye emekli olmuyorsunuz, diye sordum. Dedi ki, benim çoluk çocuk var. Bunlar şimdi okuyorlar, evlilikleri de var, falan filan... Şimdi sen kendi çocuğunu düşünüyorsun, onların okumalarını, evlenmelerini düşünüyorsun da benim çoluk çocuğumun da olabileceğini niye düşünmüyorsun? İşte size temelde insan olarak bakılmadığı için, yani aynı seviyede bir insan olarak görülmediğiniz için size bu tür sorular yöneltebiliyorlar.
Toplumun, özürlüye bakış açısı nasıl?
Özürlülük konusunda toplumda ciddi bir ayrımcılık var. Ülkemizde de, yasal boyut ve devlet düzeyinde sunulan hizmet dahil, ciddi bir ayrımcılık yaşanıyor. Toplumda özürlülük, yoksullukla, cahillikle ilintili olarak görülür. Özürlülüğün genetik olduğu gibi yargılar oluşmuş durumda. Biz, şunu söylemek istiyoruz; ‘özürlülük’ cahillikle, yoksullukla doğrudan ilintili değil. ‘Özürlü’ demek ‘hasta olmak’ demek değildir. Özürlülüğün içinde bir kronik hastalık boyutu var ama genel olarak bir hastalık olarak değerlendirilmemesi gerekiyor.
Ayrımcılığa uğrayanların ifade ettikleri toplumsal yaşamda maruz kaldıkları ayrımcılıkları ise aşağıdaki gibi gruplamak olanaklıdır.
ÖZÜRLÜLERİN YAŞADIKLARI SORUNLAR
1) İnsanların bakışları rahatsız ediyor
Acıma bakışları, tuhaf\garip bakışlar (bazen acıma bazen de duyarsızlık)
2) Acıma
3) Toplumun önyargısı
Özürlüleri muhtaç ve zavallı görüyorlar, insanlar özürlülerin bir şeyleri başarabileceğine inanmıyorlar, kadın erkek ilişkileri açısından önyargıları var
4)Toplumsal duyarsızlık ve toplumdan dışlanma
Duyarsızlık, dikkate almama, yok sayma
5) Aşağılama ve hor görme
Aşağılıyorlar ve hor görüyorlar, dalga geçiyorlar, küçümsenme, rencide edici sözler
6) İkinci sınıf yurttaş olarak bakılıyor .
7) Fazla korumacı davranıyorlar
8) Fiziksel düzenlemeler yok
9) Özür sürekli gündeme getiriliyor
10) İnsanların tutumu ve davranışları farklı oluyor
11) İnsanlar ya umursamazlar ya da üzerine çok düşülüyor
12) İletişim sorunu ve güçlüğü
SONUÇ
Özürlülerin çalışma yaşamlarında yaşadıkları sorunlar eğitim, ulaşım, fiziksel çevre, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlarda yaşanılan fırsat eşitsizliklerinden kaynaklanmaktadır. İstihdam öncesi eğitim, mesleki eğitim ve özel eğitim programları ile yeterince korunamayan özürlüler vasıfsız olmaları nedeniyle ya istihdam edilememekte ya da düşük ücretli, basit, uzmanlık gerektirmeyen işlerde istihdam edilmektedirler. Fiziksel çevrenin ve ulaşım sistemlerinin özürlülere uygun tasarlanmaması özürlülerin toplumsal yaşamda yer almalarını önemli ölçüde etkilemektedir. Sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinden yeterince faydalanamamış özürlüler ise çalışma güçlerini yitirdikleri için işgücü piyasasında yer alamamaktadırlar.
Özürlüler her alanda olduğu gibi iş yerinde de fırsat eşitliğinden yoksun olmaktan kaynaklı sorunlar yaşamaktadırlar. İşin ve işyerinin özelliklerine uygun olmayışı, işyerinde kullanmaları gerekli araç-gereçlerin özürlerinin gereksinimlerine cevap vermeyişi, gerek iş arkadaşları gerek amirleri tarafından uğradıkları olumsuz tutumlar özürlülerin işyerlerinde karşılaştıkları bazı ayrımcılık örneklerini oluşturmaktadır.
Araştırmada, çalışan özürlülerin düşük ücretli, az vasıf gerektiren basit işlerde çalıştıkları, ayrıca yüksek özür dereceli, cihaz, yardımcı araç kullanan özürlülerin çalışma hayatında çok az yer aldıkları görülmüştür. Araştırmada özürlülerin çalışma yaşamlarına yönelik politikaların ve düzenlemelerin olmadığı, çalışan özürlülerin çalışma yaşamı gereksinimleri hakkında bilinçli olmadıkları ortaya çıkmıştır.
; ülkemizde özürlü aileleri bir şekilde marjinalleşmiş durumda. Bizim toplumumuz özürlüye nasıl davranılacağını bilemediği için, o insanlar marjinalleşiyor. Özürlülük konusunda özel eğitim, bakımevi, yurtlar vb. şeylerle insanları toplumdan kopartıp, belli mekanlara doldurmak bir ayrımcılıktır. Bunlar, özürlünün toplumdan soyutlanması anlamına geliyor. Dünyada bu uygulamalardan vazgeçildi. Onun için, Özürlüler Kanunu ile ilgili yapılan ayrımcılığı kaldırmak için mücadele ediyoruz. Bu kanunda önceliğimiz ayrımcılık. Şu an kanun Bakanlar Kurulu’nda. 2005 yılına gelmeden bu kanunun çıkmasını hedefliyoruz. Bizim bu kanunu tasarlarken hedefimiz şuydu: Dünyada 1970’li yıllardan itibaren Özürlüler Kanunu çıkmaya başladı. Bu şu demekti; devlet özürlülere sunduğu hizmeti yeniden düzenliyor. Yani, artık özürlülerin sorunları, insan hakları açısından ele alınacak.
Kanun ne getiriyor?
Yasanın, bakım, rehabilitasyon ve entegrasyon olmak üzere üç ana başlığı var. Şu an bir tedavi hizmeti veriyoruz ama bakım hizmeti sunmuyoruz. Ülkemizde bir an evvel ‘bakım sigortası sistemi’nin başlaması gerekiyor. Bakım konusundaki önerimiz ‘evde bakım sistemleri’; yani ‘mobil bakım’ dediğimiz, yaşlıya kendi evinde, aileyi destekleyerek çözmek.
Yasanın ikinci boyutu da rehabilitasyon. Bizim ülkemizde şu an yaklaşık 60 bin özürlü çocuğa rehabilitasyon hizmeti veriliyor. Ancak bu sadece Emekli Sandığı ve SSK ‘lı olan insanların çocuklarına verilen bir hizmet. Biz, özellikle bu hizmetin alanını genişletiyoruz.
Kanun çıktığında, özürlüler devlet memuru olabilecek mi?
Kariyer mesleklerine atanabilecekler. Kaymakam adayı ya da hâkim olabilecekler. Özürlülerin toplumda yer aldığını göreceğiz.
Yorumlar